Gönderi

26.12.1923'de Hindistan Ulusal Kongresi başkanlık nutkunda da aynı tezi ileri sürerek Lozan barışının yetersizliğini vurgulamıştır: "Günümüzdeki ulusal ve etnik gelişme aşamasında lngiltere'ye ihtiyacımızı ve onun vasiliğine ihtiyacımızı tarttık ve iyi yönlerinin kötülüklerinden ağır bastığını gördük. İçten bir bağlılıkla özgür bir insanın yapacağı şekilde ona sadığız. İngiltere'nin bize ihtiyacı olmasa da bizim ona ihtiyacımız var.(...) Türkler Lozan'da istediklerini tam anlamıyla kılıçlarıyla aldılar. Barışın şartlarını koyan onlar oldu(...) Lozan'da sopayı gösteren Türklerdi ve mahkum olanların bilinen tepkisini gösteren itilaf devletleri oldu. Açıkcası Türklerin Lozan'da elde ettikleri, İngilizlerin Türklere karşı adalet duygusundan ya da Hint Müslümanlarının Hilafet karşısındaki dini yükümlülükleri ve duygularından değildir. Lord Curzon sopayı bir kez daha kaldıracaktı, ama bu kez el değiştirmişti (...) Lozan Barışı'nın bütün sağladığı, Türklerin kendi Swaraj'lannı (birliklerini) bizim yüz yıldan önce kaybetmemize benzer şekilde kaybetmek üzereyken kurtarmış olmalandır. Hilafet Komitesi'nin istekleri ve özellikle Ceziretül Arap ile ilgili dini talepleri hala tatmin edilmiş değildir.(...)Zafer, yenilgi ve umutsuzluk köpek balığından, Allah korkusu taşıyan Türkler tarafından boşuna koparılmadı. Bir kez savaş ve barışın kaçınılmaz dertlerinden kurtulduktan sonra eminim Allah'ın inayetiyle, Abbasi ve Emevi devletlerinin ihtişamını canlandırmakla kalmayacak, Hilafetin bir kral ya da hanedan belirmeden önceki ilk otuz yılını canlandıracaklardır." Panislam çerçevesini de aşıp bütün ezilen ulusların, belki de bütün Asya'nın sorunlarının çözümünü özleyen bu ütopik çerçeveyi hatırlattığı Paris, lsviçre ve Roma'daki Türklerin kendisine şu cevabı verdiklerini de saklamamaktadır: "Savaşta bize karşı silah kullanan askerleriniz iyi savaşıyorlar. Neden bunları İngilizlere karşı kullanmıyorsunuz? .. Bir kere özgür olursanız Hilafet o zaman kurtulur." Bundan da anlıyoruz ki, "Önce bağımsızlık" sloganı sadece M. Kemal'e özgü değil, Türk düşünürlerinin hepsinde kökleşmiş bir tutku olmuştu.
Sayfa 322
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.