Gönderi

Zavallılar Filmi Spolier-sız Sızlanma...
Çok büyük beklentilerle gittiğim Zavallılar...tam bir bomba. Filme kötü diyemeyeceğim zaten kimse diyemeyecek. Çünkü; 1-Başlangıcından itibaren olabilecek en kötü sesler, size müzik diye aktarılmaya çalışılmış...olmamış.İlk on dakikada terkeden seyircileri abartılı bulmuştum...en güçlü sebebi, açılıştaki dehşet kötü müzik. Bu böyle 20dk. falan sürüyor. 2-Filmin başlangıcından 30dk. sonra Bella cinselliği keşfediyor...sonrası öyle aile ile gidip izleyebileceğiniz türden değil. Bu bölümde öyle bir şiraze kayıklığı var ki, filmin sadece son 30dk.'lık kısmında cinselliğin keşfinden kopuk bir yaşamı resmedebiliyorsunuz. Freud, imzasını atmış diyelim. 3-Filmde kimlerden esintilere rastlayacaksınız;
Franz Kafka
Franz Kafka
-
Ralph Waldo Emerson
Ralph Waldo Emerson
-
Sigmund Freud
Sigmund Freud
-
Carl Gustav Jung
Carl Gustav Jung
-
Alfred Adler
Alfred Adler
-
Jean-Paul Sartre
Jean-Paul Sartre
- tabii ki
Boris Vian
Boris Vian
- tabii ki
Mary Shelley
Mary Shelley
...hiç zorlanmadan yakalayabileceksiniz. (İşte bu yüzden kimse kötü diyemez. Ali Nazik Kebabı gibi; Patlıcan+Sarımsak+Yoğurt+Et: Lezzet patlamasıdır. Ve dünyanın en büyük gastronomi ödülünü kazanmış bir yemektir.) 4-Filmin ulaşmaya çalıştığı mesajı eriştirme gibi bir derdi yok...gayet 'yersen' tarzı mevcut. Anlayana gidiyor. 5-Bitiminde kimler ayakta alkışlamış...çok merak ettim. Ben ve etrafımda gördüklerim şaşkınlıktan çıkmaya uğraşıyorduk. (Anlamak/sindirmek için zaman gerekiyor.) 👉🏻(Saonrasında da; ‘Aslında fena değil di? Fena mıydı…? Sorgulamasında kalıyorsunuz. Dolayısıyla
Vüs'at O. Bener
Vüs'at O. Bener
de var diyebiliriz.) 6-Sahne, resim, çekim, açılar, geçişler, mekanlar, renkler, plato...tartışmasız kusursuz. 7-Emma Stone hayranı olarak söylüyorum; Mark Ruffalo topu almış götürmüş ve dans sahnesinde bile kareografiyi Emma'dan çok daha iyi içselleştirmiş. Olabilir mi öyle şey dedim...(dans sahnesini) evde onbinikiyüzmilyon kez tekrar izledim; Ruffalo, ayakta alkışlanır. Kusura bakma Emma. 8-Çekim tekniği açısından sinematografinin sınırlarında bir iş izleyeceksiniz...bundan anlayıp anlamamanız hiç önemli değil, size garanti veriyorum; daha önce böyle bir şey izlemediniz. (Dikkat; film değil, çekim tekniği) 9-Konu işleme olarak da, bazı geçişlerde bariz (ama çok bariz) kopukluklar var. Daha kitabı okumadım, o kopukluklar kitapta yoksa yönetmene ağır söverim. Çünkü geçiş sıçrama falan değil, başka bir şey ve arası da boş bırakılmış başka bir şey. Ne oldu şimdi...neden...buraya nasıl gelindi...zaten sık soracağınız sorulardan bazıları. Ama dediğim gibi, kitapta öyle havadan (yok havadan değil) kainattan düşüp gelen geçişler varsa bir şey diyemem. Uyarlama öyleymiş derim. 10-Bu yönetmen diye daha sinemaya gitmem. Gayet evde de seyredilebilecek filmmiş. Mutlak bunu sinemada gör-diyen dostlarınıza aldanmayın. Örnek vereyim: Dune, sinemeda seyredilir. Poor Thing...değil. Eleştirel bakacak olursam, kullanılan Freudisyen dil nedeniyle, feministlerin savaş açabileceği kadar, kadını objeleştiren bir düşürme var. Mesajlar için ekzejare edilmiş (gereksiz) deriz hem de rahat deriz ve hikaye işlenirken tam sinemaya düşmemiş...oturmamış gibi duruyor. Yani senaryo ile kitap (doğal olarak) birbirini tutmuyor ama yönetmenin biraz içine ettiğini düşünüyorum. Çünkü bugün biraz şöyle bir kitaba baktım...ve dedim ki; olay, kitap! Film...biraz cortlaktana. Ha tüm akademi ödüllerini süpürecek gibi duruyor...beraber göreceğiz. İşin Gene Dekart'çası...mutlaka izleyin ma çok ta şeetmeyin. Bir de aile ile izlemeyin...şaka değil ha. Hakkaten bak.
··
44 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.