“Lanet olsun, sıçtık.”
Bu sözcükler, Kim’in kendini kaptırmış olduğu arzulu
anlarda ağzından kaçmıştı. Birkaç saniye ne olup bittiğini anlayamadılar. Jake hâlâ kadının kalçalarına dayanmış
haldeydi ama çok geçmeden kendini geri çekerek pantolonunu giydi ve kendini sırtüstü yatağa atarak bir eliyle
yüzünü kapattı.
Evin bir yerlerinden zil sesi gelmişti.
Kim yan tarafa yuvarlanıp kalçasının altındaki yastığı
çekti ve Jake’in inceleyen bakışlarından korunma amacıyla yastığı önüne koydu.
“Jake, bence kapıda birisi var.”
“Hadi canım?” Ses tonu bezginlik doluydu.
Kim adamın vücuduna göz gezdirdi. Siyah iç çamaşı
rı içinde, sertleşmiş durumdaydı. Uzanıp istediğini elde
etme içgüdüsünü bastırmak için ellerini iki yanına yumruk yapıp bastırdı. O ereksiyonu istiyordu.
Bu onun son şansı olabilirdi çünkü “yarın başka bir
gündür” lafının yalnızca bir kez işe yarayabileceğini tahmin ediyordu. Jake’in masaj teknikleri yüzünden aklı bulanmasaydı muhtemelen o bir kez bile olmazdı.
Jake kalçasını öptü.
Dudaklarının dokunuşlarını hâlâ alev gibi hissedebiliyordu.
Kapı zili bir kez daha çaldı. Belki de Jake bunu umursamayacaktı ve kapıdaki her kimse bir şekilde gidecekti
ve Jake masajını bitirebilecekti.
Ancak bunun yerine fısıltı şeklinde söverek ayağa
kalktı. Kasıklarına doğru baktı. “Lanet olsun!”
Kim kendisini hüsrana uğratan bu hayal kırıklığına
inanamadı. “Duymamışsın gibi davranabilirdin,” diye
öneride bulundu.
Jake bıkkın bir bakış attı. “Gelen annem.”
“Ne?” Bu kelime ağzından ciyaklama şeklinde çıkmış
tı.
“Anahtarı var. Eğer açmazsam yapacağı tek şey içeri
girmek.”
Lanet olsun! Annesi sadece birkaç adım dışarıdayken
adam, Kim’in kalçalarını öpmekle meşguldü.
Jake elini saçma doğru götürdü ve ona bezgin bir bakış
daha attı. “Zil sayesinde kurtuldun.”
Kim’in dudakları istemsizce kıpırdadı. Adamm sesi
çok sönük çıkmıştı. “Annen olduğunu nasıl anladın?”
“Çünkü görüşmeyi dün kendisi ayarladı. Babamın
önümüzdeki haftaki doğum günü ve ona bir araba almak
istiyor. Ben de bu konuda yardım edebileceğimi söyledim.”
“Çok hoş.” Hiç de değil.
Dışarıdan, dış kapıdan şiddetli bir ses geldi. “Jake!”
“Çok geç.”
Kim kısık sesleri duyabiliyordu. Jake’in annesinin yalnız olmadığını anladı. Kim daha önce birkaç kez onunlagörüşmüştü ve onu sevmişti. Ama bu durum, oğlunun dudaklarını hâlâ kalçasında hissederken, kadınla muhabbet
etmek isteyeceği anlamına gelmiyordu.
“Burada kal,” dedi Jake ve doğrularak birkaç dakika
önce çıkardığı gömleğini aldı. Üstüne giyip düğmelerini
ilikledi ve eliyle saçlarını düzeltti. Aşağıya doğru eğildi
ve Kim’i hızlıca öptü.
“Pekâlâ, oraya gidecek duruma geldim sayılır, değil
mi?”
Jake’in bakışları kadını süzdükçe o da yastığı kamına
doğru çekip kucakladı. Jake’in dudaklarının kenarında bir
gülümseme belirdi ama başını salladıktan sonra arkasını
dönüp çıktı.
Kapı Jake’in ardından kapanır kapanmaz, Kim aya
ğa kalktı. Tangasını yerden aldı ve bacaklarından yukarı
çekti. Çantasını ve elbiselerini yatağın yanındaki koltuğa
fırlatılmış buldu.
Sütyenini kafasından aşağı doğru çekerek giydi ama
pantolonunu giyecek enerjiyi bulmasına imkân yoktu.
Hızlıca banyoya gitti, dolapta koyu mavi bir havlu buldu
ve onu eteklik gibi beline sardı. Kendi evine ulaşmak için
yalnızca on dört kat aşağı inmesi gerekiyordu ve havlu
işini görürdü. Ama önce Jake’in dairesinden, Jake’i ve
annesini geçerek çıkmak zorundaydı.
Sayfa 157