Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

bu sətirlərə aşiq oldum
Kitabın içində çox kiçik belə bir bölüm var, məni özünə aşiq etdi. “Çocukların çocuk, yaz tatillerinin yaz tatili, pazarların pazar olduğu zamanlar artık kimselerin hatırlamadığı uzak bir ülkenin geçmişine ait gibiydi. Naylon poşetsiz bir homo sapiens tanımı mümkün görünmüyordu. Mevsimler, beklenen aylar, düşen cemreler yerlerini soğuklara, sıcaklara ve en kötüsü de toprak kokusu olmayan bir yağmura bırakmıştı. Yani kimse artık “pencereyi aç da toprak kokusu gelsin” demiyordu. Yüzlerinde tuhaf, her şeyi kanıksamış, anonim bir mutsuzlukla yürüyen bir kalabalığın doldurduğu Ankara Garı’nın elinden kavuşanların sevinci, ayrılanların hüznü alınalı yıllar olmuş, aklında Ümit Yaşar’ın dizeleri nereye gideceğini bilemeden dolaşan delikanlıların, eteğini bir santim kısaltsın mı kısaltmasın mı diye uzun uzun düşünen genç kızların, çanak çömlek patlatan çocukların, yüzleri değiştirilen koltukların, muşambalı mutfak masalarının, troleybüslerin ve dahası ikindi çaresizliklerinin ve aşkların üzerinden önce darbeler, sonra formika masalar, sonra megafonlar, sonra körüklüler, sonra kolej sınavları, sonra evde, durdukları yerde büyüyen hormonlu domatesler, sonra multi-vitamin hapları ve nihayet cep telefonları geçmişlerdi. Satır altları çizile çizile dikkatle okunan kitapların bilinen hayatları kimbilir hangi bodrumda, hangi yurt dolabının arkasında, hangi ormanda, hangi banyo termosifonunda son bulmuş, altları çizilen satırlar ise yurttaşlık bilgisi derslerinin, İç Anadolu bölgesinin tarım ürünlerinin, mitoz bölünmelerin, Paul Mauriat orkestrasının ve son yıllarda da Meg Ryan’lı filmlerin gittiği hafızanın talihsiz, karanlık köşelerinde kaderlerine ve can sıkıntılarına terk edilmişlerdi. Ucuz bilgelikler, Leo Buscaglia’lar, mutluluğu yakalamalar, frekansları tutmamalar, vizyonlar, aklın ve dilin yerini alırken hayatın Feng Shui’si, konkav pakua aynaları ile kurşun döktürüp bardak çektiren ve nazar boncukları ile hayatını idame ettirmeye çalışan insanların küreselleşmeye açılan kapısı olmuştu. Hayatı boyunca bilinmeyen yerlere gidilip, bilinen yerlere dönüleceğini düşünen ve hep “sanki hiç ayrılmamışım gibi” diyeceği o anı hayal eden ben Ömer Ergün bu şehre ikinci dönüşümde her gün kendime soruyorum: Bu şehirde bulduğum ve yine bu şehirde bıraktığım masumiyetim şimdi nerede gömülü?”
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.