Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

331 syf.
·
Puan vermedi
·
26 saatte okudu
Gözlerimi Bulamıyorum
Romanın son sayfasına geldiğimde aklıma nerede, ne zaman okuduğumu hatırlamadığım bir alıntı düştü. Alıntıda diyor ki: "Hiç kimse bakıp da görmeyenler kadar kör değildir." Niçin son sayfada gözümün önüne geldiğini bilmediğim bu anlamlı söz, üç yüz sayfalık bir romanın özeti gibi geldi o an. Kafamın içini pek çok kez bir aforizmalar tapınağı olarak tanımlayan ben için çok da şaşılacak bir durum değil belki. Yerli yersiz anlarda akla gelen bir cümlenin bile insanı hayal aleminde kuşaktan kuşağa götürebildiğine çoğu kez şahit olmuşumdur. Bu o anlardan yalnızca biriydi. Ancak biraz kaotik biraz travmatikti. Muhtevası derin olduğunu düşündüğüm bir meseledir görebilmek. Roman itibarıyla bulunduğumuz yere, bir insana, eşyaya ya da bir otoriteye karşı körleşmek. Üzerine ciltler yazılacak, felsefesinden sosyolojisine kadar türlü gerekçeler sunulacak derin bir mesele. Bu yüzden romanın bende bıraktığı izler neticesinde kendimi yerine koyduğum karakterler, başka bir zamanımda travma etkisi yaratacak cinstendi. Özellikle bir karakterden çok bir grup insanın yerinde olduğumu, içlerinden hangisine yakın hangisine uzak kalabileceğimi belirtmem çok zor. Çünkü insanlığın doğumundan şu ana dek taşıdığı, içinde biriktirdiği ya da gizlediği her türlü hissi, yaşamak için alacağı türlü riski ve çıkarı hepimizde gördüm. Her birimiz büyük bir nefretle okuduğumuz, kimi yerlerinde tiksintiyle başımızı çevirdiğimiz bu karakterlerin bir parçasını içimizde taşıyarak yaşarız. Bunu kabullenmek zor geliyor mu? O halde birbirinden ayrı ve çok basit örnekleri baz alalım: Hayatımız pahasına da olsa korkumuzun üzerine gidebilmek için birinin canını yakabilir miyiz? Arzularımız, bulunduğumuz konumu, insanları umursamayacak hangi seviyeye kadar çıkabilir? Yemek yemek kadar basit bir eylem için çıkarlarımız nasıl çeler aklımızı? Vicdanımız mı ağır basar gece uykuya dalmadan önce yoksa akıl mı doğru yolu göstermelidir? Haklarımızı gözetecek sağlam bir otorite için başkalarının hakkını gasp edebilir miyiz? Tüm bu sayılanlar ve daha fazlası içimizde yaşar. İyiliğin, erdemin ve sonu belirsiz kötülüklerin birleştiği parçalar oluruz. Bir araya geldiğimizde işler iyi ya da kötü çığırından çıkmaya başlar. Adına toplum denen bu bütünün içinde yaşama mücadelesi, en ilkel atalarımızdan kalma birtakım becerilerin sayesinde olur. O zamandan bugüne kadar gelen birtakım kalıcı niteliklerden başka bir şey değilizdir. Belki daha fazlası, daha gelişmiş yaşam formları olarak görülürüz. Kalem tutan, yemek yapan kimi zaman sevdiği bir insanın yanaklarını okşayan ellerimiz, maharetli olmanın temel araçları sayılır. Duyularımız, milyonlarca yıl öncesinde yaşayanların yalnızca hayatta kalmasını sağlarken bugünün insanında şiddetli bir değişim geçirmeye başlar. Anlam biçildikçe değeri de insan gözünde ilgi görerek artar. Bilimin tanımladığı bu değişim ve beceriler ile çok daha ileri dünyaları keşfe çıkar, kendi ihtiyaçlarımıza göre onları konumlandırırız. Şahsi düşünceme göre henüz ayak bastığı toprakları paylaşmayı beceremeyen bir alem için ne kadar acınası amaçlar. Değer atfedilen üstün becerilerimizin çıkar birlikteliğiyle gittikçe bizi kısırlaştırdığı, olduğumuz yerden uzaklara savurup gözümüzü kan bürüdüğü ne korkunç bir dünya yetişiyor. Yazının başında söylediğim iki kelimeye dikkat kesilmenizi isterim şimdi: kaotik ve travmatik. Roman boyunca yerini koruyan bu iki sözcük, kuvvetle muhtemeldir ki yazarın yarattığı dünyanın, aynı zamanda gerçekte yaşadığı dünyanın, geleceğini görme şekliydi. Ne kadar temiz, açık ve anlaşılır olduğu oldukça tartışmalı olacak tekinsiz bir dünya bu. Anlaşılmazlığın bir insan, bir topluluk, bir ülke veya güçlü güçsüz bir devlete neler yaptırabileceğini, sınırları zorlayan bir vahşilikle ortaya seren karanlık dünyamız. Kısaca göz gezdirdiğimizde romanın neredeyse her bölümünde, yazarın toplumsal mesajlarını cümlelerinin arasında görürüz. Herhangi özel bir işarete gerek duyulmadan kendini belli eden, paylaşılmaya ve anlaşılmaya değer pek çok fikir yatar cümlelerinde. Ki bu fikirlerin birkaç noktalama işaretiyle, kalın puntolarla veya altı çizili hallerde gösterilmesine zaten ihtiyaç yoktur. Çünkü şu gerçek karşımızda net bir biçimde durur: Kalbin ve aklın körlüğünden daha feci bir son yoktur.
Körlük
KörlükJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2022104,1bin okunma
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.