Zamansız bir BDSM klasiği... Kitap resmen kinky Harry Potter diyebilirim, asaların yerini kırbaçlar ve kamçılar almış. Hikayenin 20. yüzyıl Fransa'sında geçmesi de ayrıca enfes ve estetik açıdan tatmin ediyor okuru. Film uyarlamasının da kitapla yarışır seviyede muhteşem ve masalsı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İzlediğim en güzel erotik filmdi, bu da okudugum en muhteşem erotik kitap gerçi. Benzeri önerilere açığım, her ne kadar eşi benzeri olmadığını düşünsem de. Sevgilisi genç bir kadını, O'yu, kölelik eğitimi alması için Roissy Kölelik Akademisi'nin şatosuna teslim ediyor, elleri ve gözleri bağlı bir halde. Burada aslında tüm kadınların bilinçaltlarındaki cennete, bir yeraltı krallığına iniyoruz. Bir araştırmaya göre kadınlar arasında en yaygın fetiş mazoşizm ve kitabın yazarı da bir kadın olduğu için en arkaik ve karanlık fantezilerimizi biliyor. O, burada en ileri seviyede objeleştiriliyor, köleleştiriliyor ve tüm bunları aşkından yapıyor. O kadar aşık ki, erkeğinin kölesi ve fahişesi oluyor çünkü sevgilisinin onu başkalarına vermesi aslında O'ya gerçekten sahip olduğunun kanıtı. Bir kadının yaşayabileceği en yoğun, sansürsüz ve gerçek aşk hikayesi olarak tanımlayabilirim. Hiçbir oyun, strateji, sahte gelecek düşünceleri falan yok; sadece yalansız dolansız, gerçek saf şehvet ve delice bir aşk hikayesi var ortada. -spoilers- O elden ele geçerken sevgilisinin de efendisi olan adamla, abisi Sir Stephen'la tanışıyor ve ilk kez, onu gerçekten sahiplenen efendisini buluyor. Nişan yüzüğü takmak yerine genital halkalar takıyor, sildirilebilir dövmeler yaptırmak yerine derilerini dağlatıyorlar bu seks kültünde. Günümüzde aşk olarak alkışlanan samimiyetsiz "ahlaklı" ikiyüzlü tutkusuz gösterilerden katbekat daha gerçek ve etkileyici, her detayı üzerinde düşünülmüş bir hikayeydi: Kadınların her şekilde kullanılmaları, aşağılanmaları, erkeklere bakmalarının ve konuşmalarının yasak olması, vücutlarının artık kendilerine ait olmaması, onları beceren erkekleri bile görememeleri ve bunun bir anlamı da olmaması, tüm varlık sebeplerinin efendilerinin yarrağını tatmin edebilmek olması, memelerini ve kalçalarını açıkta bırakan elbiseler giymeleri, kültteki tüm erkeklerin onları istedikleri gibi kullanabilme hakları olması... En can alıcı nokta ise kadınlar buraya sadece aşklarından teslim oluyorlar ve diğer kültlerdeki gibi kandırılmıyor veya tehdit edilerek içerde tutulmuyorlardı. Kendi istekleriyle bir fahişe, bir köle olmak istiyorlar ve bunu varoluş amaçları olarak görmeye başlıyorlardı, karşılığında para bile almadan. Yazarın kendi dişiliğine olan gelişmiş içgörüsüne bağlıyorum bu durumu. Bir kadının tüm bu toplumsal rollerden, ahlak kurallarından ve feminizmden sıyrılıp kendisi olduğunda primitif ve gerçek benliğinin aslında erkeğinin sadık bir kölesi ve fahişesi olduğunu anlatıyor kitap. Aslında bir kadını kendinden geçiren aşk hikayesi kibar ve zengin bir prensle evlenip onun kraliçesi olmak değildir. Kadınlar doğaları gereği itaatkar ve mazoşisttir, kendilerini feda etmekten haz duyarlar. Çocuk doğurmak bile özünde vücudunda bir asalağı besleyerek ölme ve kalıcı olarak sakatlanma riskini almaktır. Bu yüzden bir kadın aslında kraliçe olmak istemez, bu düşünce amcığını sırılsıklam etmez. O efendisinin itaatkar kölesi ve haremindeki fahişelerinden biri olmak ister. Bu genlerimize işlenmiştir. Yüzyıllarca zorla sahip olunan, dövülen, kullanılan, işkence edilen ve öldürülen kadınlar doğal seçilime uğrayıp mazoşistleştiler. Gerçek bir aşk hikayesi okumak istiyorsanız henüz bıyığı bile terlememiş ve erkekliği bilmeyen Romeo gibi bakirler yerine Sir Stephen'ı ve O'yu nasıl tüm arkadaşlarına zevkle sunduğunu okuyun. Bu kadar büyük bir aşk yaşayamayacağım için hem O'yu çok kıskandım, hem de ufkum açıldı ve gerçekten bir kadın olarak ne istediğimi anladım.

O'nun HikâyesiPauline Réage · Sel Yayıncılık · 202071 okunma

·

129 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.