Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Hayatımı sevdiğim insanlarla savaşarak geçirmek zorunda mı kalacağım?
İlk başta Simone de Beauvoir, çok kişisel gördüğü için bu anıları yayınlamak istemiyor ve bu yazı, ortadan kayboluyor, ta ki kızı bulup yayınlayana kadar. Hikayede bahsi geçen ve Simone de Beauvoir'i oldukça etkileyen hatta genç yaşında "tutkulu aşk" kavramıyla tanıştıran Andrée aslında Zaza'dır ve yazar hem bize hem de Zaza'ya Slyvie adıyla seslenir, onun gözünden anlatır hikâyelerini. Daha küçükken tanışan ikili, çok kısa süre sonra "Ayrılmaz" olarak nitelendirilir. Ergenlik ve yetişkinliğe birlikte adım atan ve keşfeden bu ikiliyi çağın kadına olan bakış açısı ve beklentileri beklenmedik şekilde sarsar. Slyvie bir yandan Andrée'ye olan duygu ve düşünceleri ile savaşırken ona bu duyguları hissettirmeye çalışır ve en sonunda onun kendisine karşı öyle duygular beslemediğine inanır ve artık "eskiden her şeyi" olarak gördüğü ve ölümü bile göze alabileceği kızdan vazgeceçerek kendi içine yönelir. Slyvie her ne kadar Andrée kadar karşı çıkan, isyankâr biri olmasa da o da bu beklentiler karşısında ezilir ve insanlardsn soğur. Andrée ise onun tam tersidir, cana yakın sevecen, biraz muzip ve çokça kural tanımazdır. Kitaba daha başlar başlamaz Andrée'nin sonunun iyi olmayacağını biliyoruz. Nesnel olarak baktığımızda Andrée, viral ensefalitten ölmüştür. Ama Simone, yani Sylvie, onun ölümünü "manevi cinayet" diye tanımlar ve insanların onu yaşatmadığını söyler. Andrée'yi, yani Zaza'yı, öldüren şey hep istedikleri için savaşmak zorunda olmasıdır. Kendisi olmayı istemiş, denemiş ve en yakınındakiler tarafından hep bastırılmış ve bu isteğinin bir günah olduğu kendisine defalsrca söylenmişti. Eskinin geleneksel yaşam tipinde kadın, kendini asla düşünmemeli ve kendinden, yaşamından vazgeçerek her şeye uyum sağlamalıydı. Yani kendisine ait bir kimliği olmamalıydı. Bir şeyi bir insana ne kadar çok söylerseniz, ne kadar çok hissettirirseniz beyin de ona o derece inanır. Çevresi tarafından hep belli bir şekle sokulmaya çalışılan Andrée, artık işe yaramaz, ailenin " çürük elması" olduğuna inanır. Karşı cinse beslediği duyguların ve şehvetin büyük bir günah olduğuna, istediği gibi davranmasının bir günah olduğuna inanır. Artık savaşmaktan hem bedenen hem manen yorulmuştur ve zafer kazansa bile artık onu mutlu etmiyordur. "En büyük kötülükler, hep en iyi niyetlerle yapılır." diye bir söz vardır. Herkes Andrée'nin iyiliğini istiyordu ama kimse onun ne istediğini umursamıyordu. Kimse onun bu dünyada da mutlu olmak istediğini, kendisi olmak istediğini, özgür ve rahat olmak istediğini kabul etmiyordu. Ki Andrée sırf biraz dinlenebilmek ve rahat rahat yatabilmek için kendi ayağını baltayla kesmişti. "Kendini kapana kısılmış hissettiği için böyle bir şeyi yapma cesareti bulmuştu. Annesi onu kendi istediği gibi bir genç hanım yapmak istiyor, sevdiği adam Pascal daha nişanlanma konusu açılır açılmaz korkuyor ve kendi ailesine bile artık kendine ait bir hayatının olacağını bahsetmekten çekiniyor, korkuyor ve kendi ayakları üstünde duramıyor, bir tarafı kırmayayım derken diğer tarafı perişan ediyordu. (Ki burada da bir erkek için bir yerden başka bir yere gitmenin, en ufak değişikliklerin bile ne kadar kolay olduğunu görürüz. Herhangi bir durumda, uyum sağlamak zorunda olan hep kadın oluyordu. Hep kadın alttan almak zorundaydı ve hep kadın kendinden taviz vermek zorundaydı. Kısacası Andrée'yi, insanların kadınlardan olan ütopik beklentileri ve bu beklentilerin altında kalması öldürmüştü.
Ayrılmaz İkili
Ayrılmaz İkiliSimone de Beauvoir · Can Yayınları · 202396 okunma
·
1 artı 1'leme
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.