Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

139 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
“İman edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak Yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun.” (Maide 82) Rousseau insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı olarak bir sürü şey saymış. Bence bu aralar tek bir cevabı var. Ona göre bir tanesi yaşlılıkmış mesela. “Elbette onları insanların hayata en hırslı, en düşkün olanları olarak bulacak, hatta müşriklerden bile daha düşkün bulacaksın. Onların her biri bin sene ömür sürmeyi arzular, oysa uzun yaşamak kendisini azaptan kurtarıp uzaklaştıracak değildir. Allah, onların neler yaptığını görüp duruyor.” (Bakara 96) Hastalıkların çoğunlukla kendi eserimiz olduğunu, kendi yapıp etmelerimizden kaynaklandığını söylüyor. Tıp biliminin yararsızlığından, ilaçların zehirlediğinden, cerrahi operasyonların eziyet edici olduğundan, perhizlerin insanı eriyip bitirdiğinden bahsediyor. “Filistin Sağlık Bakanı Mey el-Keyle, İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Nasır Hastanesine saldırılarına dikkati çekerek, “İsrail, dünyanın gözü önünde hastaneleri imha eden bir savaş yürütüyor.” dedi.” Bin sene ömür sürmeyi arzulayanlar hastane bombalıyor. Rousseau ile aynı fikirdeler sanırım. Eşitsizliğin dönekliği adına. Çıplaklık, konut yokluğu ve daha başka elzemdir dediklerimizden mahrum olmanın aslında o kadar da büyük bir şanssızlık olmadığına inanıyor. Bunları bulan ilk insan aslında çok da gerekli bir iş yapmış sayılmazmış. Çünkü bu zamana kadar bunlarsız yaşayabilmişse ne gerek varmış? “Katil İsrail'in saldırıları nedeniyle Gazze'nin kuzeyindeki Cibaliya beldesinden güneydeki Refah kentine göç etmek zorunda kalan 10 kişilik Ethem ailesi, pahalı olduğu için çadır alamadı.” Pahalı olduğu için çadır alamamak. Çadır. “İsrailliler 2 bine yakın şirket kurdu, 25 bin dönüm arazi aldı: KKTC'de sessiz işgal.” Evler yıkıp çadırsız bırakanlar binlerce dönüm mülk ediniyor. Neden? Daha refah yaşayabilmek için. Mutlu Olma Sanatı. Biz kişisel gelişmeye çalışırken toplu imha oluyoruz. Bunun hesabını kim soracak? Allah. Tabii bize de soracak. Önce bize soracak. Velhasıl, Rousseau’ya göre kimlerin ilkel sayılmayacağı belli. İlkelin iyi olduğunu düşünen bir Rousseau var bu metinde, o ayrı. İslam itidal derdi iyi olana, her şeyin içinde itidal. “Oysa kalbi sükunet içinde ve bedeni sağlıklı olan özgür bir varlığın nasıl sefil olabileceğinin bana açıklanmasını çok isterim.” demişsiniz kitabın bir yerinde sayın Rousseau. Açıklayalım, başkasının yardım çığlıklarını ve ağlamalarını duyarak kalbi sükûnet bulanlar, başkasının günlerce aç ve susuz bir halde yıkıntılar arasında, bulabildiği en harabe konutta kalmasına, yerin üstünde biriken su ile susuzluğunu gidermesine sebebiyet vererek, en gösterişli mahallerde yaşayıp zengin olanlar sefildir. Böyle varlık edinenler neyin sefili olur? Vicdanın, eşref-i mahlukat olma haysiyetinin ve dahi evrensel ahlak ilkelerinin. İşte size asıl sefilliğin değerlendirmesi. Rousseau’ya göre ilkel insanın hiçbir şeyi yoktu ama özgürlüğü vardı. Yani, hiçbir şeyi yoktu ama her şeyi vardı. Şimdilerde bizim her şeyimiz var ama hiçbir şeyimiz yok. Mis gibi bir 21. yüzyıl. İyi olmanın ne demek olduğunu bilmediği için kötü olmaya dair de fikri yoktu ilkel insanın Rousseau’nun fikrince. İnsanoğlunun iyi olmak, merhamet duymak gibi erdemleri sonradan edindiğine inanmak güç. Sonradan yitirmesi ise hala sürerliğini koruyor. Kastedilen olsa olsa iyi olmanın isimlendirilmemiş olmasıysa, buna katılırız. İsimlendirilmeyen şey kaim olmak için zıddına ihtiyaç duymasa gerek. Keşke duymasaydı. Eğer sonradan ismi konulan vicdan ve mahremiyet gibi erdemler bizi iyi veya kötü diye ayıracak, eli sopalı canhıraş bir kavganın başına üşüşmüş ayırmaya çalışanları ayaktakımı, fütursuzca yanından geçip hayat seyrine devam edenleri aydın diye nitelendirecek idiyse, ahlaka dair terimsiz ama şerefli yaşasaydık. Güçlünün zayıfı ezeceğinin söylendiğini hep duyan Rousseau ezmek kelimesiyle neyin kastedildiğinin açıklanmasını istemiş. İş kaleme düştü. “İsrail hapishanelerinde esir binlerce Filistinli işkence ve insanlık dışı uygulamalara maruz kalıyor.” Yine de haklı olduğu bir nokta var Rousseau’nun. İnsanları birbirlerine bağımlı kılmak her ne kadar mümkün olsa bile, köleleştirmek imkansızdır. İsmet Özel’in özün gür olması dediği. Köleleştirilmeye çalışılanın özü aksine, her denemede daha da gürleşmektedir. Kestikçe uzayan sakal bizdedir. İkinci bölümün başında gökdelenleri yukarılara çıkarırken, erdemlerimizi nasıl yerin dibine batırdığımızın özeti niteliğinde bir paragraf var. “Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirerek, “Bu, bana aittir.” demeyi aklına getirmiş ve buna inanacak kadar saf insanlar bulmuş olan ilk insan, medeni toplumun gerçek kurucusudur. Kazıkları sökerek ya da hendekleri doldurarak hemcinslerine, “Bu sahtekarı dinlemekten sakının, dünyanın nimetlerinin herkese ait olduğunu ve toprağın hiç kimseye ait olmadığını unutursanız, mahvolursunuz.!” diye seslenen biri, insan türünü ne kadar çok suçtan, savaştan, cinayetten, ne kadar çok sefaletten ve korkudan kurtarırdı.” Peki, bu eşitsizliği başkalarının hayatında bir yara gibi büyütmek üzere anlaşmış, kazıkları sökmek yerine, kendisinin çok daha fazla kazık ve hendek sahibi olmasını isteyenlere ne diye sesleneceğiz? Hesap günü var diye. Karşılıklı taahhütler. Hiç düşündünüz mü, hep neden kötülükte birleşenler her seferinde nasıl daha kararlı ve kendi istikametlerini bozmadan ilerliyor diye? Çünkü iyiler artık tembel bir hasmaniyetten muzdarip. Büyük ekran televizyonlarımızda vahşeti izleyip büyük sloganlarla sövüp, ardından bir çay daha doldurmayı ihmal etmemek konusunda bayağı kararlıyız aslında. İnsanların arasındaki eşitsizliğin kaynağı belli diyor şair, yazar ve filozoflar. Para, gümüş, altın, buğday yani ederi olan her şey. 21. yüzyıla gelindiğinde bunu, 20. yüzyılın en çok ağlayanı kaptı. Çünkü o kadar uzun süre eşitsizlik sahibi olduklarına inanmışlardı ki, bundan sonrası için herkesten daha eşit olmaya karar vermişlerdi. İnsanlar arasındaki eşitsizliğin asıl kaynağı birilerinin aydın insan süsü vererek oluşturdukları kavramlarla, diğerlerinden daha eşit olmakta kurdukları ittifaktır. Kötülükte birleşenler, iyilikte birleşemeyen bizleri çok yakında dikenli tellerle çevreleyip kanatacak, o zaman büyük ekran televizyonlarımızda izleyeceğimiz başkalarının katliamı olmayacak. İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı (Kapra Yayıncılık) J. J. Rousseau  Elif YILMAZ
İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı
İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin KaynağıJean-Jacques Rousseau · Kapra Yayıncılık · 20211,389 okunma
·
108 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.