Gönderi

Memleket sevdana yürek gerek
Ey sevgili İstanbul, güzel Vatanım; alil talihsiz toprağım; seni ka­yıp etmek korkusunun ruhuma yaptığı derin zehirnak acıyı bilmem bununla kaçıncı defadır duyuyorum. Ve bu pek feci ıstırap içinde son ve ilahi bir ümitle Allah’a yalvarıyorum ki, bu elemler artık senin için duy­duğum acıların en sonuncusu, fakat sana ebedi malikiyetimizin ilk müj­decisi olsun. Muazzez memleket, sen uzaktan uzağa duyulan güzelliğin, şiirin, letâfetinle seni hiç görmiyen bu çocuk kalbi üzerinde ne füsunkar bir tesir bırakmıştın. Sen benim için geniş efsanevi bir mevzu olmuştun. Ufak tefek tasavvurların yardımiyle muhayyelemin yarattığı bu müs­tesna beldenin fevkalarzı haşmet ve letafetini, seni görmiyen birçok zavallılara, çılgın ateşin hikayelerimle temin ederek muhitimde sana karşı derin emeller, iştiyaklar uyandırıyordum. Bu çılgın aşkıma isyan ettiği dakikalarda kaç defa hulyalarımın vefasız izlerine kapılarak, lacivert boşluklara atılmak, beyaz köpüklerden bir istinat, bir vefa umarak ye­şil sahillerini kucaklamak için çırpınmıştım. Aziz toprak, bilmiyordum ki; senin en asil çocukların böyle hicranınla ağlarken bütün âlem de sana haris, tamahkâr gözlerini dikmiş, belki asırlardan beri seni bizden ayırmak için uğraşıyorlar. Ufuklarının arkasında beni senden ayırmak için muzlim, korkunç pençelerin uzandığını hiç bilmiyordum. Saadet ne kadar sürdü? Pek, pek az.. İşte, senelerden beri seni kayıp etmek tehlikeleri karşısında kaçıncı defadır ki çırpınıyor,, titriyorum. Ben şimdi kutsi harabelerde yalnız mersiyelerine ağlıyan "Danyal" gibi mabetle­rimizin hazin enkazı üzerinde ateşli göz yaşlarımla matemlerimi kayde­diyorum. Yarabbi; gündüzlerin manidar ayanından, gecelerin vahşi sükutun­dan ürküyorum; ufuklar simsiyah! Bu sükun ve zulmet arkasında mu­kadderatımızı çizen meşum elllerin hazırladığı yıldırım senin yaralı kalbin üzerinde bugün feci bir tarraka ile patlamasın !.. Aziz vatan, beşiğimiz sendin, mezarımız yine sen olacaksın. İşte ben sabit en ilahi bir iştiyakla öndeyim; o meşum günü görürsem hodgam ve sefil ellerde son ve müthiş intikamı alacağım. O zaman şad ev sakin bir ruhla, serin yeşil kalbinde müebbeden uzanarak eczalarım yine sana karışırken beni artık sefil beşerin hiçbir kuvveti senden ayırmayacak. Mezarımın üstünde yetişen çiçeklerde gizlenen ruhum öksüz ve hazin kuşlarına bu ulvi macerayı fısıldarken önümüzden geçen yabancıların muzlim varlıkları bu gizli, ruhani müşafehenin ulviyetinden sarsılacak, senin kalbinden cebren ayırmak istedikleri vefakar çocuklarından birinin sana ebediyen ağlıyan mezarı karşısında onlar, her zaman bu memleke­tin gasıbı olduklarını anlıyarak titreyecekler, ürperecekler, ruhum onların bu zelil idraki karşısında memnun ve şad göklere yükselirken Allah­’tan sevgili çocuğunu yine sana kavuşturmak için dua edeceğim."
Sayfa 120 - Şukûfe Nihal Hanım’ın Nutku
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.