Nedense Clayton bu sözleri duyunca başını geriye savurup
bir kahkaha patlattı. Genç adam gülerek hayranlıkla eğildi
ve Whitney'in saçlarına dokundu. Whitney ayağa fırladı.
Bu adama ya bir tokat patlatacaktı ya da baldırının önüne
bir tekme savuracaktı. Babası ve teyzesi yanlarına
geldiklerinde Clayton ve Whitney birbirlerinin yüzüne
bakıyorlardı; Clayton, Whitney'yi cesaret gerektiren
tutkulu bakışlarla süzerken, Whitney onu buz gibi gözlerle
izliyordu.
"Çok hoş sohbet görünüyorsunuz doğrusu," dedi babası
neşe içinde. Bunu duyan Clayton'ın dudakları titredi ve
Whitney katıla katıla gülmemek için kendisini zor tuttu.
Akşam yemeği, kraliyet sarayının baş aşçısı tarafından
hazırlanmış övgüye değer bir ziyafeti andırıyordu. Whitney hafif şarap sosuna batırılmış lezzetli İstakozu çatalının
ucuyla dürterken evin hanımıymış gibi masanın bir
ucunda, Clayton'ın tam karşısında oturmaktan rahatsızlık
duyuyordu. Genç adam bu akşam ev sahibi rolünü öyle
rahat ve doğal bir zerafetle oynuyordu ki Whitney
istemese de ona hayran kalmadan edemiyordu. Hatta
Clayton'la neşeli bir politika sohbetine dalan Leydi Anne
bile asabi düşüncelerinden bütünüyle sıyrılmış gibi
görünüyordu.
Beşinci öğün geldiğinde, Whitney kendini zorlayarak sürdürmeye çalıştığı sessizliğini bozdu. Clayton, akşam
boyunca onunla uğraşıp genç kadını kışkırtmaya çalışmış
ve nihayet onu kadınların da erkekler gibi bir eğitim
alması gerektiği hakkında yapılan tartışmayla sohbete katmayı başarmıştı. "Kocasının mendillerine nakış
işlemekten başka bir şeyle uğraşmayacak bir kadının
geometri öğrenmesine ne gerek var ki?" dedi genç adam.
Whitney onu büyükbabaları gibi düşünmekle suçluyor,
Clayton da bilgiç bir kadın gibi konuştuğunu söyleyerek
Whitney ile alay ediyordu.
Sayfa 229