Gönderi

Var olsun kadınlar! #8Mart Günaydın. Olan bitenin üzerine çokça düşünmek bizi ekseriyetle iyi yerlere götürmez. Bilirsiniz, nedenleri düşünmek insanı çürütür. Morrison'a kulak vermeliyiz belki de: "Ama nedenin altından kalkmak zor olduğu için, insan nasıla sığınmalı." Nedenleri bir kenara bırakıp, sonranın nasıl olacağına bakmalı sevgili okur. Yaşamak her şeye rağmen güzel, öyle değil mi? Var olun.
Toni Morrison
Toni Morrison
-
Sevilen
Sevilen
Çevirmen:
Püren Özgören
Püren Özgören
Çağrılmadan, tören giysilerine bürünmeden, sözü süsleyip püslemeden, o yüce yüreğini açtı, onların önünde çarpmasına izin verdi. Havalar ısınınca Baby Suggs, kutsal kadın, yüreğini aldı, gelebilen bütün siyah erkekleri, kadın ve çocukları peşine taktı, Açıklık'a götürdü -ormana dalan bir patikanın sonundaki bu geniş, açık alanın ne işe yaradığını bir geyikler bilirdi, bir de orayı ağaçlardan temizleyen kişi. Baby Suggs her cumartesi günü, öğleden sonra sıcağında o alanda oturur, insanlar da ağaçların arasında toplanır, bekleşirdi. Yaşlı kadın iki yanı düz, kocaman bir kayanın üzerine yerleşir, başını eğer, sessizce dua ederdi. Ötekiler onu ağaçların arasından izlerdi. Bastonunu yere indirince, hazır olduğunu anlarlardı. Sonra, bağırırdı: “Çocuklar gelsin!” Ağaçların arasından fırlayan çocuklar ona doğru koşardı. Onlara, “Anneleriniz kahkahalarınızı duysun,” derdi; orman kahkahalarla çınlardı. Büyükler onlara bakar, gülümsemekten kendilerini alamazdı. Sonra, “Yetişkin erkekler gelsin,” diye bağırırdı. Erkekler, çın çın öten ağaçların altından birer birer çıkar, ona yaklaşırdı. Baby Suggs onlara, “Karılarınız ve çocuklarınız dansınızı görsün,” derdi; ayaklarının altındaki toprak titrerdi. En son kadınları çağırırdı. “Ağlayın,” derdi onlara, “yaşayanlar için, ölenler için. Ağlayın.” Kadınlar elleriyle gözlerini kapatmadan, gözyaşlarını salarlardı. İşte böyle başladı: Gülen çocuklar, dans eden erkekler, ağlayan kadınlar; sonra işler karıştı. Kadınlar ağlamayı kesti, dans etti; erkekler yere oturdu, ağladı; çocuklar dans etti, kadınlar güldü, çocuklar ağladı - herkes yorgunluktan bitap düşüp Açıklık'ın nemli toprağına, soluk soluğa serilinceye kadar. Bunu izleyen sessizlikte Baby Suggs, kutsal kadın, onlara o büyük, yüce yüreğini sundu. Onlara yaşamlarını arıtmalarını ya da bundan böyle günahtan uzak durmalarını öğütlemedi. Onlara yeryüzünün kutsanmış insanları olduklarını, zavallılığa tutsak ya da zafere yazgılı olduklarını da söylemedi. Onlara, sahip olabilecekleri tek nimetin, kendi düşledikleri nimet olacağını söyledi. Onu göremedikleri sürece, ona sahip olamazlardı. “Burada,” dedi, “hepimiz etten kemikten yapılma canlılarız; ağlayan, gülen canlılar, otların üzerinde, çıplak ayak dans eden bedenler. Sevin onu. Bedeninizi sevin. Bütün yüreğinizle. Dışarıda, bedeninizi sevmeyenler var. Ondan nefret ediyorlar. Gözlerinizi sevmiyorlar; ilk fırsatta onları oymaya hazırlar. Sırtınızdaki deriyi de sevmiyorlar. O deriyi yüzmeye hazırlar. Ah, benim güzel insanlarım; onlar ellerinizi de sevmiyorlar. O elleri yalnızca kullanır, bağlar, zincire vurur, kesip atar, ya da boş bırakırlar. Ellerinizi sevin! Sevin. Onları kaldırın ve öpün. Bir elinizle öteki elinize dokunun, okşayın; ellerinizi yüzünüze sürtün, çünkü onlar yüzünüzü de sevmiyor. Yüzünüzü siz seveceksiniz, siz! Yo, ağzınızı da sevmiyorlar elbette. Orada, dışarıda, ağzınızın yarıldığını görmek, onu bir daha yarmak isteyenler var. O ağızdan çıkan hiçbir şeyi önemsemeyecekler. O ağızdan fırlayan çığlığı duymayacaklar. Bedeninizi beslemek için o ağza sokacağınız her lokmayı çekip alacak, size kendi artıklarını verecekler. Hayır, ağzınızı sevmiyorlar. Onu siz sevmek zorundasınız. İşte burada, böyle bir bedenden söz ediyorum. Sevilmesi gereken bir bedenden. Dinlenmeye, dans etmeye gereksinen ayaklar; dayanağa gereksinen sırtlar; kollara, güçlü kollara gereksinen omuzlar. Ey halkım; dinle beni. Onlar demirsiz, urgansız ve dik boynunuzu da sevmiyorlar. Öyleyse, sevin boynunuzu; ona dokunun, onu süsleyin, okşayın ve dik tutun. İlk fırsatta, domuzların önüne atmaya hazır oldukları iç organlarınıza gelince; onları sevmek zorundasınız. O kara, kapkara ciğeri sevin… Sevin onu. Ve yüreği, o çarpan yüreği büyük bir aşkla sevin! Gözlerden, ayaklardan da çok. Özgür havayı içine çekmesi gereken ciğerlerden de çok. Yaşam taşı yan rahminizden, yaşam veren özel organlarınızdan da çok. Beni dinleyin: Kalbinizi sevin! Çünkü o bir ödüldür.” Sustu, ayağa kalktı; yüreğinin söylemesi gereken öteki şeyleri, kıvrık kalçasıyla dans ederek söyledi; ötekiler ağızlarını açtılar, ona müzik verdiler. Notalar, aşkla sevdikleri bedenlerine uygun, kusursuz bir tınıya ulaşıncaya kadar uzatıldı. ...
··
3 plus 1
·
138 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.