Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

202 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Uzun olacak ama okuduğum son Oğuz Atay eseri olacağı için bir not bırakmak istiyorum... Korkuyu Beklerken, Atay'ın hikâyelerini içeren -sekiz hikâyeden oluşan- bir kitap~ İlk hikâye "beyaz mantolu adam" aslında kimseyle iletişim kurmayan ama giydiği beyaz mantosu sebebiyle insanlar tarafından adeta seyirlik haline gelen bir adamı anlatıyordu. Hikâyenin bu "izleme" konusunu ele alması aklıma -kendisini pek sevmesem de- Elif Şafak'ın
Mahrem
Mahrem
romanını getirdi aslında çünkü orada da toplumun insanı nasıl -adeta dalga geçercesine- izleyip tükettiği anlatılıyordu. "unutulan" konusu itibarıyla ürkütücü bir havası olan bir hikâyeydi çünkü tavan arasında unutulan şey bir eşya değil, bir insandı. Hem gizemli bir havası vardı hem de sadece monolog halinde olduğu için sonu ve doğruluğu havada kalan bir hikâyeydi. Tam da bu yüzden çok güzeldi~ "korkuyu beklerken" daha önce hikâye dersinde okuduğum bir hikayeydi. Oldukça uzun olan bu hikâye, bir gün gizli bir mezhepten aldığı mektuptan dolayı eve kapanan bir adamı anlatıyordu ve adamın o evde kaldığı süreç, kendi içindeki düşünceleri vs derken baştan sona merak uyandırıyordu. Hem yersiz korku & beklentinin insanı nereye sürükleyeceğini iyi gösteriyordu hem de ne topluma karışabilmiş ne de yalnız kalmayı becerebilmiş insanın arada kalmışlığını iyi anlatıyordu bence. "bir mektup" patronu tarafından oldukça sevildiğini düşünen bir adamın patronuna yazdığı bir mektup aslında. Bu hikâyede adamın samimi dilinin arkasında o konum farklılığın getirdiği mahçupluğu hissetmek farklı ve üzücü bir histi. "ne evet ne hayır" aşık olduğu kızdan yıllarca olumlu ya da olumsuz hiçbir cevap alamayan bir adamın gazete yazdığı bir nevi itiraf mektubunu içeriyordu. Bu hikâyede, bahsi geçen mektup sunulurken anlatıcının arada parantez içinde mektup yazanı eleştirmesini okumak zevkliydi. Arada doğrudan bir muhabbet olmadığı halde bir iletişim vardı aslında, değişikti. "tahta at" açıkçası içlerinde en sevmediğim hikâye oldu. Tamamen ironiye dayanan hikâyede Cumhuriyet döneminde mimaride yapılan usulsüzlükler, bilinçsiz düzenlemeler vs ironiyle eleştiriliyordu ama karakterler de dahil ilgimi çekmedi. "babama mektup" bir adamın ölen babası için yazdığı mektup -ya da daha geniş ifade edersem- hayatı dümdüz yaşayan babasıyla ne kadar farklı olduğunu bilen ama bulunduğu durumdan çıkış yol bulamadığı için git gide babasına benzediğini ifade eden, onun o tasasız dünyasına özlem duyan bir adamın mektubu bu hikâye~ Kendisi bazı yönleriyle
Şule Gürbüz
Şule Gürbüz
'ün "Akılsız Adamın Oğlu Sadullah Efendi" hikâyesini aklıma getirdi -her ne kadar oradaki gibi bir çatışma olmasa da- "demiryolu hikayecileri - bir rüya" bir yiyecek satar gibi trenlerdeki yolculara hikâyeler satan bir adam ağzından anlatılan bir hikâye. Kendisini daha önceden okuduğumda hikâyelerin bir meyve, bir zanaat ürünü gibi görülmesi ilginç gelmişti. Şimdi okuduğumda ise bunun yanı sıra hikâyenin o meşhur kapanışı içimi sıcacık etti: "Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?" ~
Korkuyu Beklerken
Korkuyu BeklerkenOğuz Atay · İletişim Yayıncılık · 202226,5bin okunma
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.