Gönderi

“Kitâb-ı Dedem Korkud
“Ağzımı açıp övsem, üstümüzde Allah güzel. Allah’ın dostu, dinin önderi Muhammed Mustafa güzel. Muhammed’in sağ tarafında namaz kılan Ebubekir Sıddık güzel. Otuzuncu cüz başıdır, ‘Amme’ güzel. Doğru dürüst okunsa ‘Yâsîn’ güzel. Kılıcıyla dine hizmet etti, Şah-ı Merdan Ali güzel. Ali’nin oğulları, Peygamber torunları, Kerbelâ çölünde Yezidiler elinde şehit oldu, Hasan’la Hüseyin, iki kardeş güzel. Yazılıp düzenlenip gökten indi, Allah ilmi Kur’ân güzel. O, Kur’ân’ı yazdı, düzdü. Âlimler öğreninceye kadar sevinçle baktı. Âlimler başı Affan oğlu Osman güzel. Kuytu yerde yapılan, Allah’ın evi (Beytullah) Mekke güzel. O Mekke’ye sağ salim gidip gelse, imanı tam hacı güzel. Hesap gününde Cuma güzel. Cuma günü okununca hutbe güzel. Kulak verip dinleyince ümmet güzel. … Yaratılmışlara benzemeyen, bütün âlemleri yaratan Allah güzel. O övdüğüm yüce Allah, dost olarak yardım etsin, Han’ım hey!” Her sözün sonu Korkut Ata’ya düşer öykülerde. Her öykü bir duaya dönüşür. Her dua bir öğüt gibidir kıymet bilenler için: “Onlar da bu dünyaya geldi, geçti. Kervan gibi kondu, göçtü. Onları da ecel aldı, yer gizledi. Fâni dünya kime kaldı? Kara ölüm geldiğinde geçit versin. Sağlıkla, akılla devletini Hak artırsın. O övdüğüm yüce Allah, dost olup yardım etsin.” Allah ve Peygamber sevgisi sözlerinde taçlanır. Kopuz bir araçtır, bazen susuverir. Sıra âyet-i kerîmelerdedir. Dedem der ki: “Allah Teâlâ devlet ile bilgi versin.” Dede’nin bu soylamada isteği şudur ki: “Yaratılmış her şey muhtaçtır.” ve “İnsan, yaratılmışların en şereflisidir ama o da muhtaçtır.” ulu ayetlerinde buyrulmuştur. Şu halde her kim dünya ve ahiret mutluluğu için her neye ihtiyaç duyar; her şeyi bilen Allah, ihtiyaç duyanlar için gerekenleri yaratmıştır. Karşı yatan kara dağlar ilin yaylağı, Uyandıran taşkın sular yerin damarı, Ayet, halis Kur’an dinin temeli, Aydınlık sekiz cennet müminin evi, Kara donlu dervişler gaip eri, Güzel yüzlü Muhammed dinin başı…” Gün gelir Bamsı Beyrek’e yardım edip Deli Karçar’ı dize getirir, gün gelir hak eden çocuklara “Adını ben verdim, yaşını Allah versin!” diyerek isim koyar, her hikâyenin sonunda boy boylayıp soy soylar, bir Oğuzname düzer, koşar, kopuzundan öğütler, dualar eksik olmaz. Dedem Korkut geçmişten günümüze köprü olur. Peşine takılıp eski zamana gideriz o köprüden, öğütler başka güzel, dualar başka tesirli olur. Dedem Korkut der ki: “Sakınmadan söz söyleyen sonra utanır.” O halde iki sakınıp bir söyleyelim, buyrun, öğüt dinleyip dualara âmin diyelim: “Hani, dediğim bey erenler, Dünya benim diyenler? Ecel aldı, yer gizledi, Fâni dünya kime kaldı? Gelimli gidimli dünya, Ahir, son ucu ölümlü dünya! Hayır dua edeyim Han’ım: Karlı kara dağların yıkılmasın. Gölgelice koca ağacın kesilmesin. Durmadan akan güzel suyun kurumasın. Kâdir Mevlâ, seni namerde muhtaç etmesin. Koşarken ak boz atın sürçmesin. Vuruşurken kara çelik uz kılıcın çentilmesin. Dürtüşünce ala mızrağın ufalanmasın. Ak sakallı babanın yeri uçmak olsun. Ak saçlı ananın yeri cennet olsun. Sonunda arı imandan ayrılmasın. Âmin diyenler Allah’ın cemalini görsün. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Allah’ın verdiği umudun kesilmesin. Derlesin, toplasın. Günahlarını adı güzel Muhammed Mustafa Yüzü suyuna bağışlasın. Han’ım hey!” Bir büyüğün gönlünü hoş tutup, duasını almayı; yaş aldıkça gönlü hoş, ağzı dualı bir büyük olmayı Mevlâ hepimize nasip etsin. Okuduk, âmin dedik sözlerine. Dedemiz Korkut’un da mekânı cennet olsun.
·
78 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.