Gönderi

172 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
yanlış tanı tüm hayatımızı değiştirebilir mi?
Merhabalar kitapsevenherkes ailesi bugün size @infinitium_kitap_toplulugu ile birlikte olduğumuz hem kitabını hem filmini tartıştığımız bir eser olan Otomatik Portakal kitabı ile geldim. Çok okunanların başında gösterilerin bu distopyanın konusundan önce yazılış hikâyesinden size bahsetmek istiyorum. 1959 yılında tümör nedeniyle 1 yıldan az ömrü kaldığını öğrenen Burgess, distopya edebiyatını deyim yerindeyse sil baştan yazıyor. Ölümünün ardından karısının geçimini sağlaması için kitaplar yazmaya başlar. Daha sonra ise yanlış tanı koyulduğu öğrenilir ancak Burgess artık dünyaca tanınan bir yazar olur.tankus Bu süreçte yazdığı kitapların başında gelen Otomatik Portakal’da yarattığı Alex karakteri de yazarın hastalığı öğrendiği zamandaki psikolojisini yansıtmaktadır. Burgess’ın en büyük özelliklerinden birisi de eserlerindeki ortaya koyduğu nefret duygudur. Romanda bunu çok net hissediyorsunuz Gelelim kitabın konusuna... Spoileri az vererek yorum yapmaya çalışacağım bu kısımda umarım başarabilirim . Otomatik Portakal, on beş yaşındaki Alex’in çalkantılı gelişimini konu almaktadır. Alex ve çetesi olarak adlandırabileceğimiz dört karakteri konu alan bir hikayedir. Hikayenin merkezi konumunda olan Alex’e Dim, Georgie ve Pete eşlik etmektedir. Yaşananlar, Alex adlı gencin ağzından anlatılmaktadır. Bu nedenle Alex’in gençlerle, şiddetle, toplumsal yapıyla ilgili yaptığı yorumlar kitap için büyük önem taşımaktadır. Günümüz toplum yapısını şiddet yanlı bir karakterle, sert bir dille eleştiren Otomatik Portakal, ilgisiz aile yapısını ustalıkla ele alıyor. Çetenin, kütüphaneden çıkan bir adama hemen “Öğretmen’’ benzetmesi yapıp dövmeleri ile eğitim sistemini eleştirmekte, “Tükeniş Sokağı, Umutsuzluk Caddesi’’ gibi isimlerle sokaktaki insan yapısını, gece vakti sokakların çetelere açık olmasını özetliyor bize Burgess. Ayrıca çetenin kendine ait bir dil kullanması da iletişimsizliğin büyük bir sembolü olarak karşımıza çıkıyor. Son kısımda Alex’in genç insanlara karşı yaptığı “kurmalı oyuncak’’ benzetmesi, klasik müzik dinleyen Alex’in yeni dönem müziğine ve gençlerine yaptığı sert eleştiriyse günümüzdeki toplum yapısını özetler nitelikte. Kitapta “Ludovico Tekniği(Islah Tedavisi)(Suçluları, Yeniden Topluma Kazandırma programı )“ olarak geçmekte olan kavram iktidarın kendi çıkarları doğrultusunda insanları tektipleştirmeye çalıştığının göstergesidir. Bu tekniğin amacı suç refleksini öldürmek ama bunu bireyin iradesi dışında yapmaktır. Bu tedaviden sonra birey ne şiddet uygulamak isteyebilecek ne de devletin düzenini bozmak. Peki sizce bu tedavi ile iyi bir insan olmak hoş mu yoksa korkunç mu? Kitapta Alex’e uygulanan deney Pavlov’un teorisine benzemektedir. Canlının daha önce tepki göstermediği herhangi bir uyarıcı karşısında belli bir koşullanma sonucunda tepki gösterir hale gelmesidir. Hepimiz gerçekten Pavlov’un köpekleri olabilir miyiz? Islah tedavisinde Alex bir makineye bağlanıyor ve müzik eşliğinde şiddet içeren kısa filmler açılıyor. Her seansta müzik, şiddet, vücuttaki sancıların dozunu arttırıyorlar. Film sayısı ilerledikçe Alex’in fiziksel olarak tepkileri( karın ağrısı, baş ağrısı, susuzluk, kusma hissi ) artıyor. Alex şiddeti sadece uyguladığında değil, düşündüğünde, rüyalarında hatta müzik dinlediğinde bile kendini hasta hissediyor. Alex artık otomatik işleyen bir makineydi ve karar yetisi elinden alınmıştı. Tüm benliği ile yönetilmeye hazırdı ki iktidarım tam olarak istediği de buydu. Deney süreci bittikten sonra Alex şiddeti göstermeye değil, şiddeti tüm benliği ile kabul etmeye hazırdı. Alex deneyden önce kanun tanımazken, ıslah edildikten sonra “artık kanunlardan korkan iyi bir vatandaştı” İktidar için iyilik tam olarak buydu işte. Onu yardıma ve iyiliğe muhtaç bir hale getirmişlerdi ve kabul eden herkese iyilik yapmak zorundaydı. Alex i insanlıktan çıkarmışlardı. Artık seçme şansı yoktu. Toplumun ve iktidarın onayladığı eylemlerin dışına çıkamayan ve sadece iyilik yapabilen küçük bir makineye dönüşmüştü. Önceden haz duyduğu her şey artık ona acı veriyordu. Alex düşünme yetisini yitirmiş, bastırılmış ve kafese kapatılmış bir hayvana benziyordu.Peki bizim Alex’ten farkımız var mı? “İyilik içten gelir. İyilik seçilen bir şeydir. İnsan seçemediğinde insanlıktan çıkar” “Tanrı ne ister? Tanrı iyilik mi ister yoksa iyi olma seçeneğini mi? Kötülüğü seçen bir insan, kendisine iyilik dayatılmış bir insandan bazı açılardan daha üstün olabilir mi? “ Özden gelmeyen mecbur kalarak edinilmiş iyilik, bireye acı veren iyilik, insanlığı yok eden iyilik… Bireyin seçim hakkı ortadan kaldırılarak, bilincine hükmedilerek, dayatmayla, şiddetle, baskıyla koşullandırılarak bir iyilik anlayışı ne derece doğrudur? İktidar özgür olduğumuza ve seçimlerimizi kendi özgür irademizle yaptığımıza o kadar inandırdı ki bizi asıl olan sahteleşmiş özgürlükten ibaretti. Modern çağın kurbanları olan biz insanlar, tektipleşmiş küçük makineciklerden ibaretiz. Aslına bakılırsa her insan gökkuşağıdır. Tüm renkleri barındırır. Ne sadece siyah ne de sadece beyazdır. İktidarın çizdiği sınırın dışına çıkmaktan başka bir tabirle öteki olmaktan çekindiğimiz için İktidarın seçtiği renge bürünmekte buluyoruz çareyi. Kısacası kendimizi bulmaktan hayli uzağız. Bu böyle de devam edecek gibi. Kitabı tabiki tavsiye ediyorum ama filmini daha çok tavsiye edip yorumuma son veriyorum. Bir sonraki kitaba kadar kendinize iyi bakın
Otomatik Portakal
Otomatik PortakalAnthony Burgess · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200992,9bin okunma
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.