Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Çeyrek Asır Sonra Halkın Dostları Bir Arada (Düşler dergisi, sayı 10)
“Çeyrek Asır Sonra Halkın Dostları” birarada... ATAOL BEHRAMOĞLU - İSMET ÖZEL Yöneten: İrfan Çiftçi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Daşkanlığı'nca Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezinde düzenlenen “Şiir Patikası” toplantısında İrfan Çiftçi'nin yönettiği “Çeyrek Asır Sonra Halkın Dostları “ konulu bir söyleşi düzenlendi. Toplantıya katılan Ataol Behramoğlu ve İsmet Özel, ilk sayısını 1970'te çıkardıkları “Halkın Dostları” dergisini, 25 yıl aradan sonra ilk kez bir araya gelerek tartıştılar. Her iki şairin o yıllardan bu günlere kadar süren poetik ve politik seyirlerinin konuşulduğu söyleşinin tam metnini yayınlıyoruz. İrfan Çiftçi: Halkın Dostları Dergisi ilk çıktığı yıl olan 1970'den itibaren hakkında söz söylenen bir dergi. Türkiye'de o zaman varolan ciddi bir toplumsal yükselişe tekabül etmiş, onun dışında, var olan şiirin, kültürel hayatın değerlerini sarsacak kadar da devrimci. Yayın hayatı 1.5 yıl sürmesine rağmen bugün bile derginin dinanizminin ihtiyacımız olan canlılığa yol gösterdiğini görmekteyiz. Halkın Dostları nasıl bir dergiydi sizce? Ataol Behramoğlu: Halkın dostları dergisi daha doğrusu bizi böyle bir dergiye ulaştıran fikir ben Trabzon'da, İsmet Sivas,Konya, Elazığ ve Muş'ta askerlik yaparken, birbirimize yazdığımız mektuplar sürecinde ortaya çıkmıştır.. İsmet, benim onun şiirleri, onun da benim şiirlerim hakkında yazmayı ve ortak bir çıkış yapmamızı istemişti. Tabi ikimizin 1960'lı yıllardaki şiirleri arasında siyasi, politik ve etik paralellikler olmasaydı dergi olmazdı. Böylece ikimizin ortak bir yayın yapma arzusuyla doğan bu dergide doğal olarak belirleyici olan şiirlerimiz idi. Hikâye alanında, eleştiri alanında böyle bir uyum yoktur. Yani bizim fikrimize uygun başka edebi örnekler yer almadı. Eleştirmeni olmayan bir hareket olması önemle üzerinde durulması gereken bir nokta. Murat Belge'nin etüdleri bizim şiirimizin boyutlarının anlaşılması açısından yapılan eleştiriler değildi. Bizi dergiyi çıkarmaya yönelten tavır ise şöyledir: II.Yeni şiirimin kapalı, mistik, siyasetten uzak giderek biçimci oyunlar içinde kalan yapısına karşı çıkış vardır. Cevabımız açık toplumcu bir şiirdi ama; bu toplumculuk yalınkat bir toplumculuk değildi. Gerçeküstücü şiir zaten tanınıyordu, biz bunu bir nevi toplumculukla sentezleyip, modem öğeleri kullanıp şiir yazdık. II.Yeni şiirine ihtiyaç olmadığını düşünüyorduk. Diğer bir tavır ise anti-emperyalist duruştur. Mesela Mobil'in ödül vermesine açık bir şekilde karşı çıkmışızdır. İrfan Çiftçi: Sayın İsmet Özel, siz halkın nasıl dostuydunuz? Daha sonraları bir yazınızda “şair şimdi halkın nesidir?” demiştiniz, bu süreçleri anlatır mısınız? İsmet Özel: Halkın Dostları başarısız bir dergidir. Hiçbir önemli metin yayınlanmamıştır. İçinde hiçbir sarsıcı inceleme yer almamıştır. Ve Halkın Dostları'nda bizim şiirlerimiz de dahil olmak üzere en iyi ürünlerimiz yer almamıştır. Teknik ve estetik açıdan da bozuktur. Yaşar Kemal bana “dağ fare değil sinek doğurdu “ demiştir ve haklıdır da. Halkın Dostları'nı çıkaran insanların elinden böyle bir dergi sadır olmamalıydı. Çok daha göz dolduran, tatmin edici bir dergi olmalıydı. Ama Halkın Dostları tüm bunlara rağmen önemli bir dergidir. Önemi; niyetinin, ümidinin, direncinin olmasındandır. Ben , Ataol ve Murat Belge belli bir kuşakta yaptığı işi ciddiye alan, vurduğu yerden ses getirmek isteyen insanların olmasından gelir. Ciddiyetini bütün yayın hayatı boyunca korumuştur. 12 mart 1971 muhtırasında derginin kapağına Vietnam'lı bir ağlayan çocuğun resmini siyah şeritle basmıştık. Başka numaralar da yapmıştık ve dergi kapatılmıştı. Ve böylece dergi tavrını yerine getirmiş, açıkça ortaya koymuştur. Derginin diğer bir zayıf noktası da şurada yatar: Dergiyi çıkaranların hayatında bir tıkanma vardı. Bunu 25 yıl sonra bir ayrıntı olarak vurgulamak istiyorum. Biz Türkiye'de 1960 sonrası oluşan bir açılımın meyveleriydik. Bu, o dönemin sonrası, Türkiye'de toplumun kendini tanıma çabası, öğrenme çabası, kendini sorgulaması söz konusuydu. Biz kimlik, kişilik ve hedef belirleyebilmiş insanlardık. Fakat çoğu insanlar, çok kısa bir süre içinde hayat çizgilerini olumsuz etkilendiğini farkettiler. Politik bir zeminde, varlık gösterme, çözüm üretme gibi bir avantajımız vardı. Ama politik zemın çok rahatça manüpüle edildi. Biz niyetlerimiz ve izlemlerimiz bakımından güdük kaldık. Bunun acısını hazmedemedik ve zaten ciddiye aldığımız, emek verdiğimiz bir işi kabul edilebilir bir forma soktuk. Bugün bile bu özlemin, bu niyetin halen geçerliliğini koruduğunu söyleyebiliriz. Mesela “Gerici Sanata Hücum” yazısında; devrimin öncü kişilerini belki bu duyarlılığa itmek, diri tutmak ve terbiye etmek için yazdık. Bugün 1995'te başka bir değişimin, müslümanca, İslami bir arka planı olan degişimin arefesindeyken, yine Türkiye'de değişimi bu açıdan isteyen insanların ,belki bu duyarlılığa sahib olup olmadıklarını düşünmek gerekiyor. Bu gün aslında Halkın Dostları dergisi birileri tarafından çıkarılıyor olmalıdır diye düşünüyorum. Geçen 25 yıl içinde zihni donanım bakımından önemli bir erozyonun da yaşandığının farkına varılması gerekiyor. Halkın Dostları bu bakımlardan başarılı veya başarısızdır. Halkın Dostları kimlerdir ve sosyal demokratlarla nasıl mücadele ederler? Bu Lenin'in kitabının ismidir. Ben inanıyorum ki; Türkiye'de edebiyat adamı, düşünce adamı, gerekirse bilim adamı, halkın dostları olmak zorundadırlar. O zaman biz halk olamayız ancak, halkın dostu olabiliriz görüşünü taşıyordum, halen de taşıyorum. Zaten halkı makbul kabul etmiyorum, güvenilir bir unsur olarak görmüyorum. Bence halk biçim verilebilir bir kalabalıktır. İnsanların biricik olduklarını ve tek tek önemli olduklarını, böyle olunca da yönetilmeyeceklerini düşünüyorum. Halk ancak otoriter rejimlerin yücelteceği bir olgudur. İrfan Çiftçi: Geçen zaman içinde her ikinizin de tavrında bir takım değişiklikler olmuştur. Fakat sanata hücumu halen savunuyor olabildiğinizi düşünüyorum. İsmet özel: Bu konu o kadar kesin degil, konuşmak lazım. İrfan Çiftçi: O zamanlar II. Yeni'ye, Divan şiirine karşı çok sert bir tavır alış var. Daha sonra yumuşamalar olmuş olabilir. Ama sizin poetik ve politik tavırlarınız belirleyici olabildi. Ataol Behramoğlu: 1965-1970'li yıllar arasında, İsmet'in ve benim şiirimin arasında aslında temelli farklılıklar vardı. Benzerlikler, tavır noktalarındaydı. Aktif siyasal hayat, modern öğelerle yalınkat olmayan toplumculuk ve bunun şiirine imza attık. Dergi; bizim çıkartıyor olmamızdan kaynaklanan bir öneme sahipti, bu gün de öyledir. Böyle bir dergi çıkartmak zorundaydık. Çünkü; mevcut şiir ortamında, edebiyat ortamında her kabul görüyor, hem de başat olan kendileriymiş gibi davranıyorlardı. O zamanlar Nobel ödülüne açık tavrımız vardı, şimdi bilemiyorum verseler reddeder misin? İsmet Özel: Verseler reddederim, ama vermezler. Ataol Behramoğlu: Divan şiirine bir ölçüde karşı çıktık. Turgut Uyar'ın Divanına Kemal Tahir'in çok olumlu bakışı, göklere çıkartışı, keza Nazım'ın rubailerine de aynı şekilde bakışı, yani bizim şiirimizin karşısında duran statik tavra karşı çıktık. Benim Aykut Baysal takma adıyla yazdıgım Divan taklitleri bu mücadelenin örnekleridir. Heyecan bizim şiirimizde vardı ve bu hayatımıza da yansıdı. Ama daha önce dediğim gibi bu heyacanın paralelinde bir başka eleştiri, hikâye vs. yoktur. Murat Belge'nin Altuser Eleştirileri hiç hoşuma gitmemişti ama galiba İsmet ile uyuşmuşlardı. Ben Murat Belge'nin bizim şiirimizle ilgili şeylere kanalize olması gerektiğini düşünüyordum. Zannederim arkadaşlarımız hazır değillerdi. Biz onlardan ilerideydik. Nihat Behram dönemi , güncel politikayla ilişkiler açısından önemlidir.. Genç şairler yer almıştır. Defne Sandalcı'nın benim hakkımdaki yazısı güzeldir. Özetle tavrımız böyledir. Dergi, patlama noktasına gelişimizin manevi ürünüdür. İsmet Özel: Çevresi her ne kadar edebiyat dışı olsa da Halkın Dostları pür olarak iki şairin kendini ortaya koymasıdır. Antiemperyalist tavır konusunda da, zaten o zamanlar başka bir tavır olamazdı. Okur-yazar dünyasında. Turgut Uyar'ın Lorca şiirleri, Ece Ayhan'ın “şiirimiz karadır abiler”deki toplumsal yaklaşımları zaten vardı. Bu antiemperyalist tavır dışında da Türk şiirinde sol bir yönetim yoktu da biz mi ortaya çıktık? Hayır. Ahmet Arif'e verdiğim cevapta Türk şairleri bünyelerinde bir şizofreni yaşıyorlar demiştim. Hayatımızı şiirimize, şiirimizi hayatımıza katmak uğraşısı içindeydik. Bu manada bu günde insanların kendi hayatları doğrultusunda bir düşünce atmosferi içinde olup - olmadıkları meselesi canlılığını koruyor. Türkiye'de 1945'ten bu yana yok sayılanların, kendisini yok sayanlara karşı uzlaşma eğilimleri, şaşkınlıklarının bir uzantısı olarak devam ediyor. Edebiyat, bu durumu yokolmaktan uzak, empoze edilmiş düşünceler dünyasında dönüp duruyor... Toplum nezdinde sloganlar, görüntüler değişmekle beraber yara aldığımız yer ve tedavisi gereken şey bekliyor. 1970'li yıllar kaos yılları olmanın yanı sıra, gerileme yılları da oldu. Yani İslâm kültürüne sırtını, Batı kültürüne yüzünü dönen Türkiye'de Batı kültürünün büyük kısmı önemliydi. Çünkü Türkiye kendini kabul ettirebilmek için, 1923'ten beri bu bağlantıyı kurmak zorundaydı. Zamanla 1970 sonrası bir.inkiraz dönemi baş gösterdi. Çılgınlık devriydi ve Halkın Dostları'nın yapmak istediği bu değildi. Devrimci sosyalist ya da başka bir gelişme arzu ediliyor idiyse de, bu aslına sadık bir gelişme olmalıydı. Edebiyatta da bu görülmekteydi. Tam tersi oldu ve Türk kültür hayatında, cehaletin ve sağlığın hakimiyetini gördük. Mesela “Tanrı mezarını ısıtsın” yazısının başlığını arapça koymayı düşünmüştüm. Bu yazıda II. Yeni hareketinin dayanaksız bir şekilde var olduğunu söylüyordum. Sonraları bu fikrimden vazgeçtim. Şöyle ki: Türk aydının, toplumsal yeri bakımından tekabül ettiği bir alan olduğunu anladım. Türkiye'de modernizasyonun tamamlanması, Türk şiirinin uç modernist tavırları içinde olması, bir paralellik arz ediyordu. İrfan Çiftçi: Bütün bu süreçlerde sizin arkadaşlığınız, heyecanınız farklı konum alışlarınıza rağmen bozulmadı mı? Ataol Behramoğlu: Biz İsmet'le ne zaman bir araya gelsek ciddi bir gerginlik olur. Çünkü bu şiire ve şiirimize verdiğimiz samimi çabadan gelir. Hep yarışmışızdır, fakat bu, her zaman verimli bir yarışma alanı olmuştur . Ben onun kendini mevcut konumundan aşağıyı düşürecek olaylar yapmasını hiç istemem. İsmet Özel: Dostluğumuz üniversite yıllarına dayanır. Biz ta o zamanlardan bu yana “bu, şiirin has adamıdır“ diye bakarız birbirimize. Bir farklılığımız vardır: Ataol, donanımı gereği, Türk şiirinin cumhuriyetçi ve yerli kanadına, kuşağımız içinde , en yakın kişiydi. Benim öyle olmamama rağmen, bizi ortak noktada buluşturan şey hayatını şiire bağlayarak, ona karşı olan saygı ve emeği göstermek, önem vermekten gelir. Biz bunda anlaşmışızdır. Yayına hazırlayanlar: Saliha Özdemir, Selim Sener
141 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.