Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

238 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
"Roma'dan Hüdavendigar'a: Taşın Hikayesi"
21 Temmuz 1718 Rivayet edilir ki; vakt-i zamanında ahalinin adına Hüdavendigar dediği şehirlerin birinde, bedenen ölümünün üzerinden 322 sene geçmiş bir gencin ruhu şehrin tüm sokaklarını dolaşır, Ulu Camide namaz kılanların kaçıncı rekatta olduklarını unutturur, Osman ve Orhan Beylerin kabri başında nöbet tutan, oldukça ciddi askerleri güldürmek için burunlarına tüy dokundurur, Konstantiniyye'den dahi gözüken tepeye çıkıp günde üç defa şehrin üstüne tükürür, civarın tüm aşıklarının arasına fitne fısıldar, şehri koruyan surlardan her gün bir taş sökerek duvarlarda gedik açmaya çalışırdı. Sokaklarda enselerinde bir nefes işiten ahali rüzgara, namazda kaçıncı rekatta olduğunu unutan cemaat şeytana, sürekli burnu kaşınan çatık kaşlı sipahi tepedeki tozlara, günün bazı vakitleri yüzünde bir ıslaklık hissedenler çiseleme yağmura, mâşukunun muhabbetinden mahrum kalan aşıklar kem gözlere, surları sürekli delinmiş vaziyette gören muhafızlar beceriksiz duvarcılara lanet ederlerdi. Kimse bu vaziyet-i acibelerin esas sebebini bilmezdi. 1 Nisan 1326 Osman oğlu Orhan, muhkem surlarla korunan şehri on senedir kuşatmaktaydı. Babasıyla bir zamanlar kurdukları hayaller, kâfirin o yıkılmaz denen duvarlarına takılmıştı. Orhan Bey, şehre bir kaç yüz arşın uzağa otağını kurmuş, büyük bir sabırsızlıkla şehrin düşeceği anı bekliyordu lakin farklı çözümler bulmak da muhakkaktı. Daha önce yanındaki beylerin teklif ettikleri gibi, surları toprağın altından kazarak geçmek ve içeride gece yarısı ani bir baskınla düşmanı gafil avlamak fikri çoğunluk tarafından kabul edildi. Birkaç gün sonra sadece şehir değil, bu karara itiraz eden bazı Beylerin de kelleleri düştü. ~~~ Orduda erlerin kendisine Alibaz dedikleri, geçmişte bazı kale kuşatmalarında lağım kazarak hünerini göstermiş, bileği pek bir asker vardı. Orhan Bey bu erin varlığından pek tabii haberdar idi. Çocukluğunda yaşadığı mahalleyi bir kaç kez ateşe veren, yaşıtlarını tenha sokaklarda kıstırıp pataklayan asi ruhlu bu genç adam, sefere gitmekte olan bir Beyin atını çalıp, iki gün sonra ormanlık bir alanda yakalanınca cennetten çıkma yediği dayaktan sonra uslanmış, bıyıkları terlemeye başladığındaysa Orhan Bey'in ordusuna girmeyi başarmıştı. Şimdi ise elinde kazma ve kürekle on senedir aşamadıkları surların altını kazacaktı. Yalnız değildi lakin yanındaki adamlar da beş on kazmadan sonra halden düşecek tiplerdendi. Birinin adı Dertliydi. Dertli; orduya bir takım ayak işlerini yapsın diye bir gün önce alınmıştı. Şüphesiz binlerce erden oluşan ordu, Dertlinin şimşekleri üzerine çeken bir uğursuz olduğunu bilseydi, onu hemen oracıkta linç ederek öldürürdü. Mart ayazından henüz kurtulabilmiş olan toprak bağrında erimemiş buzları saklıyordu. Alibaz'ın düşman surlarını yeraltından kazarak geçmesi için ise sadece beş günü vardı. ~~~ Zelzeleler, felaketler, badireler atlatmış, ancak İsrafil'in üfleyerek yıkabileceği surların dışında ahval böyle iken, içeride iki gözü de olmayan ama gören, kulakları kesik ama duyan, alem-i rüyada gezinerek cihanın atlasını çizmiş, "Zagon Üzerine Öttürme" adlı eskice bir kitabı okumuş bir bilge yaşardı. Tekfurun askerleri, Venedik'ten gelen bir gemiden barut ve üzüm birası fıçılarını indirirken, onu bir köşede bulmuş ve esir etmişlerdi. İlk zamanlar "düşünüyorum öyleyse siz varsınız" diye kurduğu pek felsefik cümleleri ciddiye almadılarsa da, yağmurun yağacağı günleri, kıtlık vakitlerini ve Osman oğlu Orhan'ın şehrin kapısına ne zaman dayanacağını hiç yanılmadan bilen bu sefilin, hiç de işe yaramaz olmadığı, bilakis bazı kerametleri olduğunu ahali ve zalim Tekfur anlamakta gecikmedi. Şehrin en güzel yerinde, İsa Mesih'in çarmıha gerilmesinden sonra Roma'yı terk eden Aziz Petrus'un yaptırdığı on iki köşeli kilisenin papazı, bu adamın mutlaka bir büyücü veya Tanrının gazabından yeryüzüne sığınmış bir şeytan olabileceğini söyledi. Böylece bu sırlarla dolu adamdan bütün şehri ve Konstantiniyye'yi ve dahi bütün Bizans'ı gözlerden bir anda kaybedecek ve sessizliğe bürüyecek bir iksir yapmasını istediler. Uzun İhsan Efendi için bu elbette kolay bir işti. M.S. 32 Roma'da İsa Mesih çarmıha gerilmiş, pir-u pak şekilde Allah katına yükseltilmişti. Roma ahalisi şaraptan kadehlerini yudumlayıp zevk-ü sefa sürerken, İsa'nın havarilerinden ve vekili Aziz Petrus; dolunayla birlikte elindeki asası ile yola koyulmuştu. Ona göre Roma şehri artık lanetlenmiş, Tanrı gazabını bu cahil-i cühela vekil-i ukala halkın üzerine er ya da geç gönderecekti. İlk günün sonunda, sıcaktan ve açlıktan bitkin vaziyette ağır ağır yol alırken, uzun sakalları, zayıflamış bedeni, çarmıha gerilirken çakılan çivilerin delikler açarak kanattığı elleri ve ayaklarıyla İsa Mesih yeniden dirilmiş halde karşısına çıktı. Aziz Petrus İsa'nın ayaklarına kapandı ve kendisine 'Qua Vadis?' (nereye gidiyorsun?) diye sordu. Roma'yı terkettiği için Petrus'a kırgın olan İsa'nın dudaklarından cevap olarak 'Rōmam eō iterum crucifīgī' (Roma'da yeniden çarmıha gerilmeye gidiyorum) cümlesi döküldü ve ayaklarına kapanmış Petrus'tan kurtulup Roma'ya doğru hızla yürüdü ve bir süre sonra da gözden kayboldu. İsa'nın az evvel üzerinde durduğu kızıl toprak bir anda on iki köşeli, ademoğlunun avucunun içi büyüklüğünde, simsiyah bir taşa dönüştü. İsa'nın mucizelerinin canlı şahidi Petrus, bu siyah taşın ve bu karşılaşmanın ilahi bir mesaj olduğunu anladı, taşı da alarak hızla Roma'ya doğru yola koyuldu. ~~~ Roma'da yıllar sonra inananların sayısı çoğaldı ve Aziz Petrus rüyasında İsa Mesih'in kendisinden bir katedral yaptırmasını, katedralin en tepesine de senelerdir yanında sakladığı ve kerametini bir türlü anlayamadığı on iki köşeli taşı koymasını istedi. "Bu taşın hikmeti yanındaki her şeyi görünür kılmasıdır ve öyle bir katedral yap ki, onu görmeyen ademoğlu kalmasın," diyerek bir anda kayboldu ve o günden sonra Aziz Petrus İsa Mesih'i bir daha hiç rüyasında görmedi. ~~~ M.S. 64 yılının 18 Temmuzu 19 Temmuza bağlayan gece, Roma'da büyük bir yangın patlak verdi. İnsanlar canlarını kurtarmak için etrafta koşuştururken yüksek bir tepeye çıkıp yangını seyreden Neron, şiir yazabilmek için de ilham bekliyordu. Yangın nihayet inşaatı yakın zamanda tamamlanmış büyük katedrale ulaşmış, Tanrı'nın kendi evini koruyacağını düşünen halkın bakışları arasında Aziz Petrus'un büyük eseri yerle bir olmuştu. Yangının üzerinden iki hafta geçmişti ki, enkazından yanından geçen bir tüccar, siyah ve on iki köşesi olan bir taş buldu. Bu taşın muhakkak yüksek bir bedeli olacağını düşündü ve yanında taşıdığı torbaya atarak Roma'yı terketti. Tüccarları zengin eden bu taş, nihayet Anadolu'ya kadar ulaşmıştı. Prusa kentinde on iki köşeli bir kilise inşa edilmek istenmiş ve bu taşın da bu kilise için Tanrı tarafından buralara getirildiğine inanılmıştı. Nihayet kilise inşası biterken, çan kulesinin en tepesine bu on iki köşeli taş yerleştirildi. 10 Ocak 1399 Osmanlılar şehri fethettikten sonra an'ane-i islamiye olarak, şehrin her noktasından gözükebilecek endamda bir camii yapılmasına karar verdiler. Orhan'ın ölümü, Murad'ın seferden sefere koşması derken, nihayet 1396 senesinde inşaata başlandı. Camiinin yapılacağı yer, kendi kaderine terkedilmiş ve yıkıntı haline gelmiş on iki köşeli kilisenin yeriydi. Camii inşaatında pek çok duvarcı ustası çalışırdı lakin içlerinde bir tanesinin yüzüne kimse bakmaya cesaret edemezdi. Dede Korkut Masallarının canavarlarından daha korkunç bu adam dondurucu bir kış mevsiminde büyük bir cenge katılmış, elleri kırılası düşmanın tuttuğu kalkan arbede sırasında yüzüne yapışmış ve yüzünden ayrılırken de tüm derisini kendisi ile beraber koparmıştı. Onun yüzüne bir kere bakan adem-i beşer, ikinciye bakmamak için ondan hızla uzaklaşırdı. Ahali, bu zâtın adının Bünyamin olduğunu bilir, buralara nereden geldiğine ise kimse akıl sır erdiremezdi. Bünyamin camii inşaatı için bir kenara yığılmış taşların arasında siyah ve on iki köşesi olan bir taş buldu. Taşı inceleyedururken yanındaki insanlar hayretle onun yüzüne baktılar. İnsanların onun yüzüne bakmaları görülmüş şey değildi. Şaşkın bakışlı çalışanlardan biri Bünyamin'in şaşkınlığını anlayacak oldu ve ona bir ayna uzattı. Bünyamin, o uğursuz olaydan önceki yüzüne kavuşmuştu. Yüce Allah'a bu taşı kendisine gönderdiği için şükür ve dualar etti ve Ulucami inşaatı bitene kadar hiç durmadan çalıştı. 6 Nisan 1326 Vakit gece yarısını geçmiş, Alibaz vuracağı son kazmaların hesaplamalarını yapıyordu. Surların hemen dibinde, kazdığı tünelle aynı doğrultuda, içerisi envai çeşit ot kokusu ve dumanla dolu, Uzun İhsan Efendi'nin yaşadığı ve görünmezlik iksirini yaptığı kulübeden elbette ki habersizdi. Fazla ses çıkarmamaya azami özen göstererek son kazmayı da 'Ya Allah' diyerek savurdu ve üzerine düşen toprağı bir kenara silkeleyerek kafasını hafifçe açtığı delikten dışarı çıkardı. Hesapta olmayan bir yere çıkmıştı ve Orhan Bey'in hata yapılmasından hiç haz etmeyeceğini çok iyi biliyordu. Yine de usul usul tüm bedeni ile delikten çıktı ve içine derin bir nefes çekti. Odadaki ağır kokudan neredeyse öksürmek üzereydi ki düşman askerlerini uyandırıp bu kulübeye çekmemek için kalbi durma pahasına öksürüğüne engel oldu. Zaten saatlerdir durmadan kazma kürek çalıştığı için susamış, üstüne bir de keskin kokuyu içine fütursuzca çekince karşı konulamaz bir su içme isteği duydu. Duvarlarda yanan bir kaç ufak mum etrafı görmesine yardım ediyor, her an düşman askerleri içeri girecek diye de ödü kopuyordu. Tam o sırada, hafif bir fokurdu ile kaynayan küçük bir kazanın yanında, ağaçtan oyulma tabaktaki suya ilişti gözleri. Kana kana içtiği suyun son yudumunu da mideye indirirken, büyük bir patlama sesi işitti ve korkudan kazdığı tünele geri girerek hızla surların dışına doğru koşmaya başladı. ~~~ Şimşekleri üzerine çekmekle ün etmiş Dertli, Alibaz'ın kazdığı tünelden içeriye girmek isterken ve tam surların altından geçiren kıyamet alameti gibi bir şimşek aniden surlara düştü. Ordu sesin ve ışığın şiddetinden ne yapacağını ve hangi tarafa koşacağını bilemez haldeyken, otağından korkuyla çıkan Orhan Bey yıllardır aşmak için uğraştıkları surların yerle bir olduğunu gördü. Günün ilk ışıkları ile yerle yeksan olmuş surları aşarak şehri teslim almak üzere, Tekfur ve ordusunu bekledi. Yıllardır kıtlıkla ve çeşitli zorluklarla uğraşan halk, savaşmak yerine şehrin teslim edilmesini istedi. Tanrının kendilerine lütuflarda bulunduğu gibi gazaplarda da bulunabileceğini derin bir sükunetle anlatan papazın da sözüyle, Tekfur önce şehri teslim edecek, sonra da kellesinden olacaktı. ~~~ Şehir fethedildikten sonra bir süre Alibaz'ı gören olmamıştı. Onun muhtemelen şehit olduğuna inanılmıştı. Alibaz ise insanlara burada olduğunu bağırıyor, onlara dokunuyor ama onu ne duyan ne gören ne de hisseden oluyordu. Yalnız sofralarında yemeklerinin eksildiğini fark eden ahali şehrin hala kötü ruhlardan arınamadığını söylüyor, ancak harabe olmak üzere olan kilise yıkılır ve yerine bir camii inşa edilirse kötü ruhların onları rahat bırakacaklarına inanıyorlardı. Nihayet Orhan Bey'in de destur vermesiyle kilise yıkılmaya başlandı. Kilisenin yemyeşil ormana bakan duvarının dibinde çömelerek oturan ve sabah Orhan Bey'in sofrasından aşırdığı ekmeği yiyen görünmez Alibaz'ın başına bir taş düştü. Acıyla bir Deyyusun sesini andıracak çirkinlikte bağırdı ama onu duyan kimsenin olmadığını ve o garip odada içtiği sudan sonra lanetlendiği bildiği için bağırması kısa sürdü. Gözü şimdi başına düşen, on iki köşesi olan simsiyah taşa takıldı. Kendisini cezbeden bir şeyler hissetti bu taşta ve merakına yenik düşerek taşı eline aldı ve incelemeye başladı. Taşın üzerinde zor okunan bir yazı vardı: "creator invisibilium." (görünmezin yaratıcısı) Alibaz bu cümlenin anlamını bilmiyordu lakin tam o anda ilginç bir olay yaşandı. Kilisenin ormana bakan taraftaki duvarını yıkmak için gelen ahali, Alibaz'ı duvarın dibinde elinde bir parça ekmek ve simsiyah bir taşla gördüler. Hemen ona doğru koştular ve sarılmaya, bunca zamandır nerede olduğunu sormaya başladılar. Şaşkın Alibaz insanlar artık onu görebildiği için mutlu ve laneti üzerinden kaldırdığı için bu taşı gönderen Yüce Allah'a şükrandı. O günden sonra sonra bu taşı yanından hiç ayırmadı, ta ki kendisine uğur getiren bu esrarengiz taşı delik cebine koyduğunu fark etmediği güne kadar. Onu o günden sonra ne gören biri oldu ne de akıbetini bilen... ~~~ Hüdavendigar'da köşe bucak kaybettiği taşı arayan görünmez bir adama dönüştü tekrardan. Laneti bitmemişti. Taşı muhakkak birilerinin çaldığına inanıyor, şehirde yaşayan bütün ahaliye lanetler ediyordu. Bir bedende yaşamayı kendisine çok gören bu şehir ve ahalisinden nefret ediyordu. Yıllar geçiyor, yıkımı kendisine uğur getiren kilisenin yerine tüm ihtişamı ile Ulucami yükseliyordu. Allah inancıyla ve müslümanlık üzerine yaşamış Alibaz, bu caminin yapılmasını hiç istemedi ve on iki köşeli taşı elbette ki bu camiyi yapan ustalardan birinin aldığını bilemezdi. Ömrü uzadıkça uzadı ve asırlar geçse de ruhtan farkı olmayan Alibaz "görünmezin yaratıcısı" taşını aramaktan hiç vazgeçmedi. Onu kendi içinde, kendi düşüncelerinde aramak ise hiçbir zaman aklına gelmedi. 'O düşündüğü için diğerlerinin var olduğunu' hiçbir zaman bilemedi. Bu hakikate ulaşmış Uzun İhsan Efendi ise bir başka hikayede var olabilmek için iksiri yaptıktan sonra ortadan kayboldu... 10 Nisan 1420 Rivayet edilir ki bulduğu uğurlu taş sayesinde eski yüzüne kavuşan ve Ulucami yapılırken canını dişine takarak çalıştığından insanlar arasında saygı kazanan Bünyamin 10 Nisan 1420'de a'mal-i ahiretini tam ederek, huzura kavuştu. Tek vasiyeti ise, on iki köşeli taşla, Ulucami'nin hemen yanına gömülmekti. Ahali onun bu isteğini elbette yerine getirecek, Bünyamin'i ve on iki köşeli taşı ve Aziz Petrus'un ve İsa Mesih'in hatırasını ve Alibaz'ın bedenini Ulucami'nin bahçesine gömeceklerdi... ~~~ İşte Hüdavendigar şehrinde yaşanan bütün o vaziyet-i acibelerin sebebi...
Puslu Kıtalar Atlası
Puslu Kıtalar Atlasıİhsan Oktay Anar · İletişim Yayınları · 202048,4bin okunma
·
289 görüntüleme
İrkaay okurunun profil resmi
Harika bir inceleme yazısı olmuş☺️Keyifle okudum, Kaleminize sağlık çok büyük bir emek var ortada bravo 🤗
Mehmet Emin Akın okurunun profil resmi
Biraz uğraştırdı ama umarım değdi. Teşekkür ediyorum olumlu geri dönüş için. 😊
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.