Gönderi

156 syf.
7/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Denizi Yitiren Denizci İncelemesi
Öncelikle sembollerle dolu bir roman olduğunu belirtmem gerek. Kitapta bazı çatışmalar mevcut: geleneksel-modern, deniz-kara gibi. Kitabın iki bölümden oluşması ve bu bölümlerin adlarının yaz ve kış olmasından da bu çatışma durumunu anlayabilirsiniz. Bu romana bir felsefi roman diyebiliriz. Bunun sebeplerini aşağıda açıklayacağım. Kitapta üç kahraman var: Noboru, Fusako ve Ryuji. Noboru 13 yaşında bir çocuktur. Babasını 8 yaşındayken kaybetmiştir. Annesi Fusako ile beraber yaşamaktadır. Noboru 13 yaşında olmasına rağmen yaşından olgun bir çocuktur. Etrafını sürekli gözlemlemekte ve kendine göre çıkarımlar yapmaktadır. Kanımca Noboru II.Dünya Savaşı sonrası Japon gençliğini sembolize etmektedir. Noboru’nun bir de mensup olduğu bir çete vardır. Çete denince aklınıza haraç kesen, adam döven hırpani tipler gelmesin. Bu çete mensuplarının hepsi 13 yaşındadır ve felsefi konular üzerinde konuşmaya meraklıdırlar. Bu çocuklar toplumsal değer yargılarına karşı çıkan hatta onları küçümseyen nihilist düşüncededirler. Bu çetedekilerin hiçbiri birbirine adları ile hitap etmezler. Numaraları vardır ve birbirlerine bu numaralar ile hitap ederler. Bir tek çete liderinin bir numarası yoktur ona “Şef” diye hitap ederler. Hepsinin maddi durumu yerindedir. Derslerinde de başarılıdırlar. Ama otoriteye özellikle babalara karşı bir nefretleri vardır. Noboru’nun babası vefat etmiştir. Bu yüzden onu şanslı addetmektedirler. Bu çete bende bir parça
Otomatik Portakal
Otomatik Portakal
biraz da
Sineklerin Tanrısı
Sineklerin Tanrısı
kitaplarını hatırlattı. Fusaku, Noboru’nun annesidir. Dul bir kadındır. Batılılaşmış Japon insanını temsil eder. Hayat tarzı tam bir batılı kadın gibidir. Tenis oynar, şarap içer, batılı kadınlar gibi giyinir, evi batılı bir anlyaışla dekore edilmiştir. Kendine ait bir mağazası vardır ve mağazanın adı da Rex Ltd’dir. Yani yine batılı bir isim. II.Dünya Savaşı sonrası değişim rüzgarlarına kapılmış bir kadındır. Ryuji ise II.Dünya Savaşı öncesi Japon insanını temsil etmektedir. Geleneksel bir Japon erkeği. Kendi yüce amacı için ölüme koşabilecek türde bir insan. Kimsenin esiri olmaya özgür, başına buyruk, güçlü, karakterli biridir. Hayatına bir anlam katma peşinde koşmaktadır. Ta ki Fusaku ile tanışana dek. İlk bölümde Noboru, Ryuji’ye hayrandır. Denizci olması, güçlü kuvvetli olması, başına buyruk olması, sıradan biri olmaması Noboru’yu oldukça etkilemiştir. Bu arada Fusako ile Ryuji arasında bir ilişki başlar. Bu ilişki Rjuki’yi değiştirmeye başlamıştır. Bu değişimi kitabın ikinci bölümü olan Kış kısmında okuyoruz. Rjuki, Fusaku ile yakınlaşmasından sonra gemide işini bırakır, artık o da batılılar gibi giyinmeye ve İngilizce öğrenmeye başlamıştır. Geleneksel Japon erkeği gömleğini çıkarmış, batılılaşmaya başlamıştır. Bu Fusaku’nun hoşuna gitse de Noboru’nun gözünde değerini yitirmiştir artık Ryuji. Büyük hayal kırıklığına uğramıştır. Eski sert, hiçbir kadına köle olmayan Rjuki’nin yerine, Fusaku’yu rol model alan bir özentiye dönmüştür. Bir deniz insanı gitmiş yerine bir kara insanı gelmiştir. Denizciliği bırakıp ticareti öğrenmeye çalışmaktadır. Batı kültürünün rüzgarına o da kapılmıştır. Bu açıdan bakınca Noboru milliyetçi-muhafazakâr Japonları temsil ediyor demek yanlış olmaz sanırım. Zira Ryuji’nin değişiminde uğradığı hayal kırıklığını başta türlü açıklayamam. Kitaptaki ilginç bölümlerden biri Noboru’nun Rjuki’yi test ettiği kısımdır. Rjuki ile Fusaka artık evlenmiştir, doğal olarak Rjuki Noboru’nun üvey babası olmuştur. Detaya burada girmeyeceğim bir kabahat işler Noboru. Bu kabahatin cezası Japon geleneklerine göre baba tarafından atılan okkalı bir dayaktır. Ancak Rjuki tam bir Batılı gibi sadece öğüt vererek geçirmiştir bu durumu. Bu Noboru’yu iyice hayal kırıklığına uğratmıştır. Artık emin olmuştur; Rjuki artık geleneksel bir Japon değildir. Noboru deyim yerindeyse Rjuki’nun kalemini kırar bu olaydan sonra. Bu kitapta birçok sembol olduğundan bahsetmiştim. En önemli sembol ise “deniz” kavramıdır. 2.Dünya Savaşı öncesi Japonya’yı temsil eder. Kara ise 2. Dünya Savaşı sonrası Japonya’sını. Japonya ciddi bir değişim geçirmiştir. Savaştan ağır bir mağlubiyet alarak çıkan Japonya, emperyalist devletlerin işgali altındadır. ABD, Japonya’yı bir eyaleti gibi yönetmektedir. Bu süreçte Japonya bir kültür erozyonuna uğramıştır.
Yukio Mişima
Yukio Mişima
bu değişime en şiddetli karşı çıkanlardan biridir. Bu amaçla bir örgüt bile kurmuştur. İncelemeye konu olan
Denizi Yitiren Denizci
Denizi Yitiren Denizci
romanı da bu tepkinin sonucu ortaya çıkmıştır. Kitap kesinlikle güzel bir kitap ancak bir kısım var ki okurken tüylerinizi diken diken edebilir. O da Noboru’nun üye olduğu çetenin yavru bir kediyi işkence edip öldürdüğü kısımdır. Neden böyle bir şey yaptılar diye sorarsanız, bunu sebebi Şefin deyimiyle “varoluşa hâkim olma” düşüncesidir. Ve yine Şef’in demesine göre kediyi öldürdükten sonra artık erkek olmuşlardır. Özellikle bu çete üyeleri arasındaki diyaloglarda bol bol Nietzche göndermeleri görebilirsiniz. Sonuç olarak ben bu kitabı beğendim. Yukarda da bahsettiğim gibi rahatsız edici kısımlar olsa da kitap kaliteli. Adeta
Yukio Mişima
Yukio Mişima
’nın ustalık eseri. Felsefi romanlardan hoşlananlar için okunması gereken nadide bir eser.
Denizi Yitiren Denizci
Denizi Yitiren DenizciYukio Mişima · Can Yayınları · 20172,634 okunma
·
2 artı 1'leme
·
63 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.