Gönderi

Türbe'deki Yeni Şark kahvesinde Yahya Kemal'in masasına rahmetli Süleyman Nazif de sık sık gelirdi. O civarda gazetesini çıkaran Rauf Ahmed Hotinli'yi de ilk defa orada tanıdık. Bu kahveye daha ziyade Hilmi Ziya ile beraber giderdik. Süleyman Nazif'i daha evvel Darülfünun'da verdiği Piyer Loti konferansında, bir de Yüksek Muallim'deki konuşmasında tanımıştım. Bir ramazan gecesi, Bayezıt'ta Zeynep Hanım Konağı'na yakın bir kebapçıda Yahya Kemal ile iftar ederken gördüm. Abdülhak Şinasi'nin titizliği için söylediği "Garson lütfen suyu da yıkayınız!" sözü bu kebapçıda geçer. Bayezıt'taki setli kahveler, caminin bahçesindeki Küllük o devirde bizi çekmezdi. Zaten bu sonuncusunun müşterileri o günlerde çok karışıktı. Ve henüz o latif adı almamıştı. Buna mukabil bazı ramazan ve kış mevsiminde cuma geceleri fasıl musikisi yapılan Bayezıt-Aksaray yolunun başında bir zaman bakkaliye olan oldukça güzel bir kahveye sık sık giderdik. Bu kahveyi bize Yahya Kemal tanıtmıştı. Yaz günleri Çubuklu ve İstanbul'un diğer mesire yerlerinde dinlediğimiz eserlerle burada hasretini çektiğimiz aşinalar gibi karşılaşırdık. Onlar bize, o bahçelerde hanımlarla erkekleri ayıran kafeslerin arkasından veya yolda, vapurda görüp beğendiğimiz ve zaman zaman hatırladığımız şuh ve güzel kadınlardan birer tebessüm ve tatlı bakış gibi gelirdi. Bu fasılları son ustalardan İsmail Hakkı Bey idare ederdi. Beyaz çember sakalı ile daha ziyade ahbaplarımızdan fazla vakarı zıddıma giden bir Şuray-ı Devlet âzasına benzettiğim İsmail Hakkı Bey'in elindeki tefe –eski musikiyi kudum ve tef idare eder- vurarak şarkı ve besteleri okuması pek hoşuma giderdi. Sesi dik ve gürdü, selikası İstanbullu'ydu.
Sayfa 172
·
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.