“BAZI BÖLGELERDE TÖRE KANUNLARDAN DAHA GÜÇLÜDÜR”
Öncelikle bu başlık romanda bir özet niteliği taşıyan bir sözdür. Neden böyle bir başlık seçtiğimi
romanda geçen şu alıntıdan ötürü sizlere sunmak isterim. “Onu bilerek öldürdük ama biz suçsuzuz. Hem Tanrı katında hem de insanların katında. Çünkü bir onur söz konusuydu.”
Kırmızı Pazartesi, sonunu herkesin en başından itibaren bildiği bir cinayet hikayesini anlatmaktadır.
Kitabın ilk sayfasında hikâye şöyle başlamaktadır. “Santiago Nasar, onu öldürecekleri gün,
piskoposun geleceği gemiyi karşılamak için sabah saat 05:30’da kalkmıştı.”
Kitap okuru daha ilk sayfadan sonunu bildiği bir cinayet hikayesini anlatmaktadır ama sonunu bildiğiniz bir hikâyenin, cinayete kurban giden maktulün ve katillerin kim olduklarını öğrenerek başlıyorsunuz
okumaya. Buradan itibaren hikâyenin ne önemi var diyebilirsiniz çünkü sonunu biliyorsunuz ama
sonunu bildiğiniz bir şeyin sonunu merak etmek gibi okurda tuhaf bir etki bırakıyor. Kırmızı Pazartesi
romanının öyle bir kurgusu var ki katiller Nasar’ı hiç kimsenin haberi olmadan, kimsenin öğrenmemesi için hiçbir şekilde acele etmeyen ve çaba göstermeyen katillerdir. Bunun aksine birileri bize engel olur,
olacaktır ümidi ile yavaş hareket eden kişilerdir ama bunu başaramazlar.
Anlatıcı Santiago Nasar adlı maktulün ölümünün ardından yani cinayet olayının üzerinden yirmi yedi
yıl geçtikten sonra doğduğu kasabaya gelir ve bu cinayet hakkında araştırma yapan bir gazeteci kimliğindedir. Olaya tanıklık eden herkes ile görüşür ve bize cinayeti gözlemci bir bakış açısıyla
anlatmaktadır. Olaylar Kolombiya’da bir kasabada geçmektedir. Bir gün önce Santiago Nasar ile
evlenen Angela Vicario hikâyenin merkezinde yer alan iki ana karakterdir. Angela V. bakire olmadığı
için düğün gecesi baba evine getirilmiştir. Kendisini sorgulayan ağbeylerine Santiago Nasar’ın ismini verir. Onlar da domuz kestikleri bıçakları alarak evden ayrılırlar ve Nasar’ı öldürmek üzere beklemeye
başlarlar. Bu sırada herkese onu öldüreceklerini söylerler ancak kimse Nasar’a haber vermez. Kimisi
inanmadığı için, kimisi hak ettiğini düşündüğü için bazıları da üzerine vazife olmadığını düşündüğü için
hiçbir şey yapmazlar. Tam bir “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” durumudur. Tüm kasaba birkaç
kişi dışında cinayetin olacağını bilir ve izlemeye başlarlar. Kitapta olaylar bir günde geçmektedir. Yazar
bize gazeteci rolünün vermiş olduğu röportajlarla farklı farklı kişilerin gözünden olayı anlatmaktadır. Kırmızı Pazartesi en kısa şekilde özetlemek gerekirse bir cinayet romanı olarak görülebilir ama bir töre
romanıdır. Kitabımız simgelere ve sembollere yer vermiştir. Okura bunlarla buzdağının görünmeyen
kısmını anlatmaya çalışır. Hikâye içinde vermek istediği mesajı yazar bir cümle ile açıklamıştır. “Bana bir önyargı verin dünyayı yerinden oynatayım.” Beni en çok etkileyen hikâyede rüyaların her şeyi
önceden bildirmiş olmasıdır. Nasar ölümünü rüyada görmüştür ama anlamamıştır çünkü aynı rüyadaki
badem ağaçlarını her seferinde rüyasında görmektedir. Annesi rüyaları doğru yorumlayan bir kadındırama o sabah sürekli aynı rüyayı gördüğü için pek fazla oğlunu umursamaz. Badem ağacı baharda ilk
çiçek açan ağaçtır ve erken açmanın cezası olarak da ilk beklenmeyen soğuklarda ölür. Çiçeği bekâretin,
masumiyetin simgesi olarak bilinir. Beyaz renk, yazar tarafından özellikle vurgulanmaktadır.
Öldürüleceği gün de tesadüf ya S. Nasar beyaz kıyafetler giyer. Romanda annesi oğlunu şöyle ifade
eder. “Oğlum iyi giyinimli olduğunda asla arka kapıdan çıkmazdı” sözü bize derin bir soru sordurur.
Bu yüzden Nasar’ın romanın sonuna kadar suçlu olup olmadığını tam olarak anlayamayız. Yazar neden
beyaz renkle Nasar’ı bütünleştirir? Nasar beyaz ve boş bir sayfa gibi üstü çizilmesi gereken olabilir mi?
Romanın en etkileyici kısmı ve tavsiye edilme sebebi olarak Nasar’ın ölüm anını merakla okuyacağınızı
düşünüyorum. Çünkü Santiago katillerin kendisini öldürmek için beklediklerini öğrendiğinde panik
olmayan, korkmayan masum bir insan gibi sonunu beklemiş olmasıdır. Katil o anı okura şöyle
anlatmaktadır. “Şaşılacak şey, bıçak hep tertemiz çıkıyordu. En azından üç kez vurdum. Bir damla
bile kan akmadı” sözü okurun kafasında tüm kararları sorgulatacaktır.
Kırmızı Pazartesi romanı Gabriel Garcıa Marquez tarafından yazılmış ve 1982 Nobel Edebiyat ödülü
almış bir romandır. Yalnızca bir cinayetin arka planını, neden ve nasıl olacağının bildirmesine rağmen
sorgulatan bir tarzla yazılan ve toplumsal ruh çözümlemelerine yer verilen adalet, ahlak ve namus
kavramlarını okurun kafasında sorgulatan bir romandır.
Keyifli okumalar