Gönderi

Yedi yaşında dünyanın en büyük imparatorluklarından birinin başına geçen bu adamın talihi kadar garip ve acı talih azdır. Gençliği birbirini kovalayan felâketler ve ıstıraplar içinde geçer. Tahta çıktığından birkaç gün sonra babasını âdeta gözünün önünde öldürürler. Sultan İbrahim'in, elinde Kur'an, o mürâi ve budala Sofu Mehmed Paşa'ya, Şeyhülislâm Abdürrahim Efendi'ye yalvara yalvara boğdurulmasının hikâyesini kim bilir sonradan kaç defa etrafından dinledi. Sultan Osman'ın ölümü Ocaklı'nın çılgınlığı, bir çeşit isteri idi. Sultan İbrahim ise dev- leti idare ile mükellef vüzeranın ve gayriresmî şekilde de olsa bir çeşit naib-i saltanat olan büyük Valide Sultan'ın tedbiriyle boğulmuştu. Hâdise o kadar acıklı, zalim ve skandalın kendi- sidir ki, vak'ada hazır bulunan Kara Çelebizâde Aziz Efendi dayanamaz ve büyük Valide Sultan ile vezirlere "Sultanım, bari zehirleme yoluna gidilseydi!" demeye mecbur kalır. On bir, on iki yaşlarında iken şefkatin ta kendisi olması lâzım gelen bu büyükanne onu da zehirlemeye kalkar. Ve sonunda Turhan Valide takımının elinde kendi yattığı yerden bir iki koridor veya sofa ile ayrılan odasında bir gece yarısı boğulur. Kim bilir belki de bu mukabil suikast için onun da rızasını almışlardı. Ondan sonra Ocaklı'nın, ortalığı karıştırmak isteyenlerin kardeşlerini öldürmek tasavvurundan bahseden ithamları ve tahttan indirme tehditleri başlar. Hiçbir devirde bu padişahın çocukluk devri kadar Osmanlı İmparatorluğu herkes tarafından, yahut da hiç kimse tarafından idare edilmemiştir. Bir çok defalar vezir tayini bile divana, ulemaya ve Ocağın kendisine bırakılır. Devrin başında ve sonunda, biri 1650'de, öbürü Avusturya Muharebesi'nin en korkunç zamanında, 1688'de iki isyan doğrudan doğruya halkın yardımı ile bastırılır. Efkârıumumiye biraz hazır olsa, bir fikir kıvılcımı bulunsa, bunun ötesi şüphesiz meşrutiyet veya ona gidecek bir uyanmaydı. Fakat o zaman şehir yoktu. Ulema, divan, askerî takım ve çarşı ve bunların etrafında toplananlar vardı. Bunlarla beraber bir iki te'dip hareketine şehrin iştiraki, hükümdarların Edirne Sarayı'nı İstanbul'a tercih etmeleri ve şehirlinin bu meselede Feyzullah Efendi Vak'ası'na kadar giden asabiyeti payitaht psikolojisinin doğması addedilebilir.
Sayfa 183
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.