Gönderi

İhtilaf ahlakı
İslam; şahısların, cemaatlerin, tarikatların, siyasetlerin, diyanetlerin, ilahiyatların temsil edeceği bir din değildir. Dinin baki hakikatleri, fani şahsiyetler/kurumlar/gruplar üzerine bina edilemez. İslam, ancak güzel ahlakla temsil edilir. Her ne surette olursa olsun, herhangi bir isim/sıfat altında, kişi veya kişiler mutlaklaştırılamaz. Peygamberler hariç hiç kimseye ismet veya masumiyet atfedilemez. Bin dört yüz yıllık kadim geleneğimizi bir kenara bırakıp din sadece bir kişiden ibaret sanılamaz. Sadece bir müellif ve onun eserlerine indirgenemez.Aynı zamanda her zaman, hatalı olabileceğimizi, kardeşimizin isabet etmiş olabileceğini hesaba katmak gerekir. Herhangi bir ilim ve davet insanı, kurum veya topluluk; benimsediği görüşlerini yegâne hakikatmiş gibi göremez ve takdim edemez. Görüşlerini, başkalarının kaybı ve hataları üzerine şekillendiremez. Farklılaşmaları ortadan kaldıracak şekilde dinin, sadece kendi yorumuyla anlaşılmasını, icra edilmesini isteyemez. Farklı görüş ve yorumlara hayat hakkı tanımamazlık edemez. Hiç kimse “din elden gidiyor” sloganıyla dinin hamiliğine soyunamaz. Kendi fikrini “indirilmiş din”, diğer düşünceleri “uydurulmuş din” ilan edemez. Hele hele kendi kavgasını “İslam’ın kavgası” olarak lanse etmesi, şahsi tartışmalarımızı ilmî tartışmaların önüne geçirmek, ne büyük bir musibettir. Kendi din anlayışımızı mutlak doğru kabul edip, kendi dışındakileri “hidayete ulaştırılması gerekenler” olarak görmek, ne büyük bir yanlıştır. Başkasının farklı düşündüğünü söylemek yerine hatalı olduğunda ısrar etmek ne büyük bir bühtandır. Üstelik bütün bunları ehl-i sünnet adına yaptığını iddia etmek ne büyük bir kötülüktür. Son olarak bu tartışmalarda yapılan en büyük kötülük Müslümanın Müslüman kardeşini tekfir etmesidir. Tekfir, İslam’ın mahkûm ettiği bir nefret suçudur. Hiç kimse kendini dinin yegâne sahibi sanarak, bir kimseyi düşüncesinden, tevilinden dolayı İslam dairesi dışına itme hak ve salahiyetine sahip değildir. Aynı şekilde hiç kimse, kardeşinin niyetini sorgulama veya “muhalif” görüş sahiplerini hedef gösterme hakkına da sahip değildir. Oysa Ehl-i Sünnetin “Ehl-i kıble tekfir edilemez.” prensibi ortadadır. Ebu Hanife’nin “ Tenzile inanan, tevilinden dolayı tekfir edilmez.” ilkesi önümüzdedir. Ehl-i Sünnetin, bu evrensel misyonunu muhafaza etmek şarttır. Tekfirci söylemlerin beslendiği din tartışmalarının, İslam dünyasının kırılgan coğrafyalarında iç çatışmaların hazırlayıcısı, tetikleyicisi olduğunu unutmamak gerekir.
·
17 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.