Bir gün Abbas Halim Paşa'nın kerimesi Prenses Emine Hanım tarafından Fuad Şemsi, Yahya Kemal, Fazıl Ahmed, Faruk Nafiz Beylerle beraber Büyükada'ya davet edilmiştim. Anadolu Kulübüne uğrayıp Midhat Cemal Bey'i de aldık. Tavla oynamaya meraklı olanlar oyuna başladılar, Midhat Cemal Bey tavla oynarken Fuad Şemsi Bey kendisini istihfaf ve istiskal edercesine konuşmaya başladı; Fuad Şemsi Bey, aradığı hüviyete sahip olmayan kimseleri kırmaktan çekinmezdi.
Midhat Cemal Bey'in 1918 yılında Harb Mecmuası'nda neşredilen Kimdim? ve Meçhul Askere isimli manzûmeleri hafızamda yer ettiği için, teessür ve heyecanla Fuad Şemsi Bey'e "Midhat Cemal Bey'in yazdıklarını yazacak var mı?" deyip Kimdim? manzûmesini okumaya başladım:
KİMDİM?
A'sara sorarsan, beni söyler sana kimdi,
Bir başka denizdim, kürenin rub'u benimdi...
Mermiler, alevler beni bir kal'a sanırdı,
Efserlerin enkazı uçar, dalgalanırdı...
Cevval atımın kanlı, kıvılcımlı izinde,
Bir umk idi aksim ebediyyet denizinde.
Çarpardı göğün kalbi hilâlin avucunda,
Titrerdi yerin tâlii mermîmin ucunda...
A'sâr elimin çizdiği mecrâdan akardı,
Üç kıť ada mağrûr atımın izleri vardı...
Fevkinde uçarken o neşîbin, bu firâzın,
En şanlı hükümdar-ı hurûşânına arzın
Tek bir nazarım berk-ı inâyetti, keremdi;
İklili hediyyemdi, ekaalimi hibemdi...
Hançerdi hayalim, bütün akvâm ona kındı,
Güya küre şeydâ-yı irâdemdi, kadındı...
A'sabına kalbimdeki ahengi verirdim,
Kasd eylediğim şekli verir, rengi verirdim...
Dünya bilir iclâlimi, ben böyle değildim,
Ben altı asırdan beri bir def'a eğildim.
Midhat Cemal (Kuntay) Bey tavlayı bıraktı, hayretle beni dinlemeye başladı. Manzûme bitince yanıma gelip heyecanla ellerime sarıldı ve "Mahir Beyciğim, bu manzûme bende yok" dedi ve istedi. Yazıp verdim. Kısa bir müddet sonra Cumhuriyet gazetesinde Midhat Cemal Bey'in Kimdim? şiiri neşredildi. Fakat tanıyabilene aşkolsun. Şair Midhat Cemal Bey unuttuğu ve benden isteyip aldığı o haşmet dolu manzûmesini yirmi lira karşılığında yeniden yazarcasına sadeleştirmiş, o eski tantanalı ifadeden eser kalmamıştı. Bu, kendi evladını eliyle katletmek gibi bir şeydi. Daha sonra Meçhul Askere manzûmesinin de aynı akıbete uğradığını büyük bir teessürle gördüm "Yazıklar olsun" diyerek bu bahsi kapatıp, yine bıraktığımız yerden hâtıratımıza dönelim....