Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir Yudum Kitap
Öyle bir asırdayız ki, yeryüzünü fenalık doldurmuş. İnsan; hiç yaşamadığı, görmediği günleri özlüyor. Ne tuhaf. Shakespeare, "Öyle kirli ki gökyüzü, temizlenemez fırtınasız." der. Bir güzellik fırtınası elbet kopacak sevgili okur. İyilik yağacak beyaz bulutlardan. Var olun. Joseph Conrad - Karanlığın Yüreği Çevirmen: Erhun Yücesoy, Can Yayınları, s.64-65 “Nihayet ertesi gün o istasyondan ayrılıp, altmış kişilik bir kafileyle iki yüz millik bir yürüyüşe çıktım. “Bundan size bahsetmeme pek lüzum yok. Her yerde patikalar, patikalar; üzerinden yürüyüp geçen ayakların altında ezilmiş, uzun otlar arasından, yanmış otların, çalılıkların arasından, serin vadilerin aşağısından, yukarıya doğru, sıcaktan cayır cayır yanan taşlı tepeleri aşıp aşağı doğru devam ederek, boş topraklar üzerine yayılan patikalar örgüsü; alabildiğine ıssızlık, görünürde kimsecikler yok; bir kulübe bile göze çarpmıyor. İnsanlar çekilip gideli çok olmuş. Tabii, eğer her türden dehşetli silahlarla donanmış bir sürü esrarengiz zenci, Deal ile Gravesend arasındaki yola çıkıp sağda solda yakaladıkları köylü hödüklere ağır yükler taşıtsalardı, sanırım o civardaki her çiftlik ve kır evi de çok geçmeden boşalırdı. Yalnız buradaki kulübeler de yok olmuştu. Yine de terk edilmiş bazı köylerin içinden geçtik. Bu sazdan duvarların kalıntıları arasında hazin denecek kadar çocuksu bir şeyler var. Günler boyu, her biri otuzar kiloluk yüklerin altında altmış çift çıplak ayak ardım sıra sürüklenircesine yürüdü durdu. Kamp kur, yemek pişir, uyu, çadırları sök, yola düş. Arada bir, sırtındaki koşum takımları içinde ölü bir hamal, patikanın yanında son uykusuna yatmış; su kabağından yapılmış matarası boş, asası boylu boyunca yanında duruyor. Çevrede ve yukarılarda derin bir sessizlik. Belki de dingin bir gecede, uzaklardaki tamtamların titreşimleri, batıp kabaran, muazzam bir titreşim, belli belirsiz işitilen; garip bir ses, dokunaklı ve anlamlı, vahşice belki de, bir Hıristiyan memleketindeki çanların sesleri kadar derin anlamlar içeren. Bir defasında, uzun boylu ve sıska, Zanzibarlı silahlı korumaların eşliğinde patikada kamp yapan beyaz bir adama rastladık. Üzerinde düğmeleri açık bir üniforma vardı. Çok misafirperver ve neşeli, sarhoş hem de. Dediğine göre, yolun bakım ve tamiriyle ilgileniyormuş. Üç mil ötede, alnında bir kurşun deliğiyle yerde yatan ve paldır küldür üzerine basıp sendelediğim orta yaşlı zenciyi kalıcı bir ıslah hareketi olarak saymazsak, pek öyle yola benzer bakımlı bir şey gördüğümü söyleyemem. Yol arkadaşlarım arasında beyaz bir delikanlı da vardı. Fena adam değil, ama epey kilolu. Bir de sıcakta, tepe yamaçlarında, en ufak gölgelik alandan ve su kaynağından millerce uzakta düşüp bayılmak gibi çileden çıkaran bir huyu vardı. Ayılmaya çalışan bir adamın başının üzerinde ceketinizi şemsiye gibi tutmak sinir bozucu bir iş, biliyor musunuz? Bir seferinde kendimi tutamayıp buralara ne diye geldiğini sordum. Alaycı bir ifadeyle ‘Para kazanmak için elbette. Ne sanmıştın ki? dedi. Sonra ateşlendi ve bir sırığın altına bağladıkları hamakta taşımak zorunda kaldık onu. Herif yüz kilo çektiğinden, hamallarla durmadan atıştım. İnatla direndiler, kaçıp uzaklaştılar, sırtlarında yükleri, gecenin karanlığında sıvıştılar -tam bir isyan yani. Ben de bir akşam vakti İngilizce bir nutuk çektim el kol hareketleriyle ve altmış çift göz tek bir ânını dahi kaçırmadan izledi bu jestleri; ertesi sabah hamağı önden gönderip yola koyuldum. Aradan bir saat geçtikten sonra bütün yükü çalılıkların arasında harap vaziyette buldum; adam, hamak, iniltiler, battaniyeler, dehşet. Ağır sırık zavallı burnunun derisini yüzmüştü. Birilerini öldürmem için can atıyordu ama etrafta tek bir hamal dahi yoktu. Yaşlı doktor geldi aklıma: ‘İnsanların zihinsel değişikliklerini bilimsel açıdan derhal ve yerinde gözlemlemek ilginç olurdu.’
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.