İnsan insanın sadece sevgisine
ve alakasına muhtaç.
Çünkü ben kitap değilim.
Çünkü ben öldükten sonra
kimse beni okuyamaz.
Yaşarken anlaşılmaya mecburum.
Bulamadığım, bulamayacağım bir şeyi daima arıyor gibiyim.
Nedir beni mesut edecek,
Ne gibi bir şeydir, onu da bilmiyorum.
Unut,
Unutamam
dediğin ne varsa
hepsini unut
Hatırlamak yorar
İnsanı.
"Herkese bir pencere lazım,
önünde oturup,
her şeyi unutabileceği."
"Unut ne yaptı sana
Unut ne söyledi
Unut ne varsa vazgeçtiğin.
Yüzünde korkularla
İçinde çığlıklarla
Kalbinde simsiyahlar
Nereye gidiyorsun?"
Yatağımın karşısında bir pencere var.
Odanın duvarları bomboş.
Nasıl yaşadım on yıl bu evde?
Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden?
Ben ne yaptım?
Kimse de uyarmadı beni.
İşte sonunda anlamsız biri oldum.
İşte sonum geldi.
Kötü bir resim
asarım korkusuyla
hiç resim asmadım;
Kötü yaşarım korkusuyla
Hiç yaşamadım.
Vakit bol bundan sonra.
Vakit çok.
Ölmek için de,
Bir şeyler yapmak için de
vakit bol, çok, çok bol.
Bolluğun değeri,
anlamı olmayacak ölçüde bol.
Ne yapmalı bu vakti?
Bir şeyler yapmalı, bir şeyler kurmalı.
Ama kurmak.... Kurmak için,
Kurmak gücünü bulmak için, Mona Roza'ya yazdığı
veda mektubunu şöyle bitiriyor
Sezai Karakoç:
Beni çıkardığında anlamın bozulmuyorsa, bundan böyle ayrı yazılalım."
"Bu dünya
insanın naifliğini almaya
çalışıyor elinden.
Hâlâ naif kalabilen
güzel insanlar çıksın
karşınıza,
Başka türlüsü güç."
"Yaş aldıkça sadeleşiyor insan
Bütün fazlalıklarından arınıyor
Gereksiz insanlardan
Kıyafetlerinden
Eşyalardan
Ve hatta kelimelerden..."
'Her şeyin gönlünüzce olması dileğiyle."