Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

192 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
II. Dünya Savaşı üzerine okumalar yaparken ön plana çıkan birçok biyografi var. Tabii ki akla ilk gelen isimler Hitler, Roosvelt, Churcill, De Gaulle ve Stalin oluyor. Fakat Benito Mussolini de en az onlar kadar önem arz eden bir karakter. İtalya'nın savaştaki ağırlığını ve rolünü düşünecek olursak biraz geri planda kaldığını söyleyebiliriz. Faşizm kavramı aslında Mussolini ile beden bulmuştur ilk kez. Vitrine taşıyan ise Hitler olmuştur. Özellikle 1920'li yıllarda Amerika'da Mussolini popüler bir karakterdi. İtalyan Milliyetçiliği 1800'lü yıllarda Garibaldi ve Mazzini ile zirve yapmış, şehir devletlerinin birleşmesi ile üniter bir yapı haline gelmiştir. Tıpkı Almanya gibi bir devlet haline geldikten sonra İtalya da sömürge yarışında geride kalmak istememiştir. I. Dünya Savaşı'ndan ziyade 1922 yılında Mussolini'nin iktidara gelmesi ile İtalya ön plana çıkmaya başlamıştır. Kitabın yazarı Emil Ludwig'ten de bahsetmek gerekiyor. Bismarck ve Napolyon gibi hacimli iki biyografi eserinin sahibidir. Stefan Zweig ile beraber o dönemde akla ilk gelen biyografi yazarlarındandır. Bu söyleşi kitabının 23 Mart - 4 Nisan 1932 tarihleri arasında yazıldığını göz önüne alacak olursak bazı şeyleri çok iyi anlıyoruz. Almanya'da Hitler ve partisi henüz beklenen yükselişi gerçekleştirememiş. Almanya enflasyonun ve savaş tazminatının yükü altında eziliyor ve çıkış yolu arıyor. İtalya'da Mussolini'nin kendine has faşizmi ön planda. İspanya'da iç savaş başlamamış. Tüm dünyada 1929 ekonomik buhranının etkileri hissedilmeye devam ediyor. Krizden devletlerin ekonomiye müdahalesi olmadan çıkış yolu görünmüyor. Bundan dolayı devletin her alandaki müdahaleci yapısı Faşist partilerin ve faşist liderlerin ön plana çıkmasına neden oluyor. Emil Ludwig açık sözlülükle Mussolini'yi faşist ve diktatör olmakla itham etmesine rağmen onun bazı özelliklerinden etkilenmiyor değil. Geçmişteki anarşist ve devrimci hareketlere katılmış olması, akıcı biçimde Fransızca ve İngilizce konuşması, kitapkurdu olması, Duçe lakabını sonuna kadar hak ediyor olması. Mussolini iktidara savaşsız ve kan dökmeden geldi. Fakat iktidar olduktan sonra otoriter bir devlet mekanizması kurdu. Muhalifleri hapse attı ki; en önemli muhaliflerden birisi Antonio Gramsci idi. Basın özgürlüğünü kısıtladı. Gençlerin muhalif hareketlerini dizginledi. Liberal demokrasiyi ve parlamenter sistemi kukla bir yönetim şekli olarak gördü. Halkın yönetilmesi ve yönlendirilmesi gereken aptallar sürüsü olduğunu ifade etti. Aklın değil, inancın daha önemli olduğunu vurguladı. Mussolini profili bugün hâlâ daha dünyada görülmeye devam ediyor. Gelenekçi, dindar, otoriter, milliyetçi, kadınların rolünü erkeğin gerisinde gören, muhalif hareketleri baskılayan, iktidara gelene kadar özgürlükçü olan fakat iktidar sahibi olduktan sonra tam tersi bir hale bürünen pragmatist politik hareket... Son olarak kitap bittiğinde en çok merak ettiğim şey şu oldu. Emil Ludwig röportaj yaparken umarım Faşizm bir gün Almanya'ya gelmez diyor. Mussolini'ye de sizce Faşizm Almanya'ya ihraç edilebilir mi diye soruyor. Mussolini ise; Faşizm'in İtalya'ya özgü olduğunu ama Almanya'da gereken adımların atılması halinde Faşizm için uygun bir zeminin olduğunu söylüyor. Ve gerçekten de bu röportajdan neredeyse bir yıl sonra 1933'te Reichstag yangınını bahane ederek Hitler parlamenter sisteme son verip diktatörlüğünü ilan ediyor. Mussolini ile iyi ilişkiler geliştiriyor. Alman Faşizminin önü açılıyor. Acaba Emil Ludwig bu yaşanan süreç hakkında ne düşündü? Öngörebildi belki ama başlarına böyle bir şey gelebileceğini bilebilir miydi ki?
Mussolini (Benito, Mussolini 1883-1945) İle Röportaj
Mussolini (Benito, Mussolini 1883-1945) İle RöportajEmil Ludwig · Dorlion Yayınları · 20222 okunma
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.