Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

248 syf.
·
Puan vermedi
Oncelikle "bir şey bir şey gücü" isimli kitaplar bana fazla iddialı ve gülünç geliyor. İkinci olarak tanıtım yazısında, görüş metinlerinde "eğer size tek bir kitap onerseydim o bu kitap olurdu" gibi ya da "okudum hayatım degisti" ya da "sorularına cevap mı arıyorsun, işte burada " bla bla cümleler bana çirkin bir satış tekniği olarak geliyor. Bütün bu iddialarda ciddiysek de insan denen canlıyı tanımıyoruz demektir. Hiçbir kitap herkeste aynı etkiyi yaratmaz. Hiç kimsenin hayatı tek bir kitapla değişmez, hiç kimsenin yasantisi diğeri ile aynı olmadığı için tek bir şey herkese iyi gelmez. Bütün bu eleştirel görüşlerime "rağmen" okuma geçmişimde bu iddialara sahip birçok kitap okuduğum da görünür. Rağmen kelimesini burada bilincli olarak seçtim. Aslında bir şey hakkında eleştiride bulunabilmek için gerekli olan o şeyin içine girmek, detaylarına gezinmek, yargı yürütmeden kulak vermek ve anlatılanı anlamaya çalışmaktır. Bütün bunları yaparken bildiğimizi düşündüğümüz, öteden getirdiğimiz bilgileri bir adım geriye cekmekte elzem. Açık ve tarafsız olmak gerekiyor ve daha sonrasında tutarsız, sahte, gercekdisi olabilecek şeyler üzerine konuşabiliriz... Tolle'nin bu kitabı yaşam, zaman, iliskiler, ozbenlik üzerine fayda görebileceğiniz düşünceler içeriyor. Hayatta takılıp kaldığımız anlar, dusunceler, kilitlenmeler ile kendimize, iliskilerimize verdiğimiz zararı görebilmemiz açısından da faydalı olabilir. Istırabın kaynağı biz olmasakta-ki çoğu zaman aslında kendimizizdir- bunun nasıl sürdürücüsü olduğumuzu da fark edebiliriz. Belki bu farkındalık ile birkaç gün ilerleyebiliriz fakat kısa sürede eski halimize, konumumuza geri döneriz. Hayatımız öyle bir kitap okuduk 3-5 terapiye gittik (daha fazlası lazim) diye değişmez. Bu beklentiyle yola çıkmak sadece hayal kırıklığı yaratacaktir, bunlari yolumuzda bir değnek, bir fener olarak kullanmak ise fayda saglayabilir. Değişim zaman ve dikkat isteyen ve tekrarlamalarin, düşüp düşüp kalkmalarin sonucunda meydana gelir. Çoğunlukla zorlayıcıdır ve acı verici de olabilir. Insanlar kendilerine ve cevrelerine zorluk yaratan, zarar veren davranislarinin farkında olsalar dahi bunları neden degistiremezler? Bilgi/davranış kalıplarını degistirmek "hadi degişeyim" demekle değişmez. Bunu öğrenmek yıllar almış ve yine yıllar içinde pekistirilmistir. Bu eski ve işlevsiz yahut zararlı bilgiyi/davranışı değiştirmek için yine zamana, dikkate, tekrara ve sabıra ihtiyacımız var. Kitapta Varlık denen olgunun genel Tanrı olgusu ile benzeştigini goreceksiniz. İnsanların dış ve büyük güç ihtiyacı ve bununla özdeşleşme arzusunun ilkel topluluklardan beri var olduğunu biliyoruz ve bu bana oldukça anlaşılır geliyor. Insan, tarihler boyunca kendisine bir çok Yüce yaratmış ve farklı farklı isimler vermiş, bunu da anlamak zor değil. Fakat yaşadığımız çağda yeni tanrılar türetmeyi lüzumsuz buluyorum. Bir güce ihtiyacınız varsa -ki var ve var olacak- yeterince seçeneğe sahipsiniz. Üstelik aynı şeyi başka başka isimlendirerek yeni bir şey kesfetmis/icat etmiş olmazsınız. Bu bana çaresiz hisseden insanın kafa karışıklığının manipüle edilmeye ne kadar açık olduğunu da işaret ediyor ve bu işareti bir miktar korkutucu buluyorum. Insanin Tanrı ihtiyacı neredeyse insanin ilk izlerinden beri görünür halde. Ve manevi yaşantının, Tanrı inancının kisiler uzerindeki olumlu etkileri de kaniksanamaz. Bu bile başlı basına Tanri'nin varliginin ve kudretinin kanitidir ve neden ihtiyac duydugumuzun da bir gostergesi. Tek sorun bunun kullanılabilir olmaya açık olmasi. Bulunduğumuz toplumda da bunun acısını yaşadığımız aşikar. Tanrı zarar vermez, zarar veren onu kullanmaya, kendi hizmetine sokmaya çalışan insanlar, oluşumlardır. Fakat degerlendirmelerimizi yanlış bir bicimde bu kişiler/oluşumlar uzerinden yapıp bildiğimiz "Tanri"ya küsebiliriz. Son yillarda ulkemizde de artis gosteren "Spiritualizm" adi altinda gelişen bir evren, enerji, aldim verdim kabul ettim, 7 7 7 gibi soylemlerin yayginlasitigini görmek mümkün. Ve ben bunlara icinde bulunduğu kültürün dini degerlerine yuz cevirmis yahut hic tanış olmamis kisilerin yonlendigini dusunuyorum. Geleneksel din modelimizde yer alan dua etmek, ibadet etmek, sureler okumak, Allah'tan istemek yerine evrene göndermek, bagzi rakamlari tekrarlamak, meditasyon yapmak (bunu dinsel bir amacla gerceklestirmek), sihirli kelimeler turetmek yeni modamiz (Bu durum bile Tanrı ihtiyacının bir gostergesi). Unutmamamiz gereken şey ise her inanc sisteminin birilerinin menfii amaclari açısından ağız sulandirici olduğu. Neye inanirsaniz inanin, ona ne isim verirseniz verin, iç huzurunuzu ve dengenizi saglamak konusunda size yardimci olan sey her ne ise onu bilincli bir sekilde korumaya çalışın. Burada dikkat çekmek istediğim şey belli bir dini inanc ve sekli değil, cesitlilik icindeki aynılık, birlik ve bunun yanı sıra ne derece kullabilabilinir oldugu. Farkli bir sey yaptığımızı sanıyoruz, farkli mi sahiden? Neredeyse bütün dinlerde ve spiritual ogretilerde Tanri'nin en yakinda, burada, iceride oldugu söylenir. Bence bu dikkate alınmaya deger bir bilgi. Birileri sizi kurtuluşa götüreceği söylüyorsa, oradan sessizce uzaklaşın. Kurtuluş ancak içeriden gelir. Ya da hiçbir zaman gelmez...
Şimdi'nin Gücü
Şimdi'nin GücüEckhart Tolle · Akaşa Yayınları · 20013,005 okunma
·
1 artı 1'leme
·
49 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.