Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Tüm alışverişi tamamladıktan sonra Ali’yi aradım ve arabasıyla geldi. Beni ve Rita’yı Lübnan’ın güneyine, aynı çadır alanına götürdü. Arabamızın yaklaştığını gören çocukların bize doğru koşuşlarını izliyordum. Tüylerim diken diken olmuştu. Kırağı düşmüş toprak zeminde yalınayak bana doğru kahkahalar atarak koşan çocukların bulundukları ortam onlar için bir önem arz etmiyordu çünkü muhtemelen daha iyisini hiç görmemişlerdi. Hediyeler de umurlarında değildi. Bir yabancı gelmiş ve onlarla vakit geçirip oyunlar oynatacak diye seviniyorlardı. Kamp alanında bulunan çocukların tamamına yakını hasta gözüküyordu. Ellerinde ve yüzlerinde enfeksiyonlu yaralar vardı ve kıyafetleri kir içindeydi. Kiminin ayakkabısı, kiminin ise kış günü kalın bir giysisi yoktu. Güçlü olmaya ve gücümü yitirmemeye çalışıyordum. Rita’ya baktım. Hüngür hüngür ağlıyordu. Ali’ye baktım, çaktırmadan cebinden çıkardığı peçeteyle gözlerini siliyordu. Karşıma çıkan talihsizliklere rağmen bu yolculuk beni ilk haftasında babamın ettiği duayla vicdanlı yüreklerle tanıştırmıştı; Nan, Loreto, Ali, Rita ve Imad… Çocuklarla tekrar oyunlar oynayarak sohbetler ettik. En sonunda arabanın bagajını açarak, “Türkiye’den size hediyeler var!” diye bağırdım. Hep bir ağızdan çığlık atan çocuklar arabanın yanında bir halka oluşturdular. Savaş yüzünden evlerinden olan ve hatta birçoğu annesini babasını kaybeden bu çocukların gülümsemelerine sebep olmak içimdeki tüm hücreleri tazelerken sahip olduğum his hayatımın geri kalanı boyunca bağımlılık yapacaktı. Adımı öğrenmişlerdi. “Çağatay!” ve “Türkiye” diye bağırıyorlardı. Kendimi onların yerine koyduğumda, o içinde eşya olmayan soğuk çadırları, Lübnan devletinden gelecek erzak yardımına muhtaç aileleri, hastalıkla boğuşan çocukları düşündüm. Bazen kahpeydi hayat. Öğretirken ağlatıyor ve yaşadığımız dünyayı sorgulatıyordu. Bundan sonra bir kafede oturup içeceğin frappuccinoyu boğazına tıkıyordu. O günden itibaren çocukların gözlerindeki sevince ve ışığa şahit olduktan sonra, bunu gideceğim her yoksul ülkede yapmaya karar verdim. Doğaçlama bir şekilde oluşan projemin adını da “Dance With Hope” koydum. Zira sonrasında dünyanın farklı memleketlerinde birbirinden farklı hikayeleri olan yüzlerce çocuğun kalplerine dokunduk. Yolculuğumun korkunç başlayan o gününden sonra insanların mutluluğuyla daha çok beslenen birisi haline geldim. Yaşadığımız hayatın kıymetini daha iyi anlayarak, almak yerine vermenin hazzını ve en önemlisi, küçük şeylerin çocukları ne kadar mutlu ettiğini gördüm. Arabaya atladık. Yavaş yavaş uzaklaşırken, batan güneşin turuncu ışığı arabanın kaldırdığı tozlarla birleşiyor ve mistik bir ortam yaratıyordu. O toz bulutunun arkasından koşarak el sallayan onlarca çocuk bana Christian Telesine Bovee’nin şu sözlerini hatırlatıyordu: “İyilik, dilsizlerin konuşup sağırların anlayabileceği bir dildir.”
·
29 görüntüleme
Emirhan okurunun profil resmi
Bu kesinlikle olmak istediğim kişi ve içinde olmak istediğim hayat…
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.