Gönderi

Güzelce sardığı sigaralardan birini bana uzatıp yeleğinin cebinden babamınkinin tıpatıp aynısı olan muhtar çakmağını çıkardı. Sarma sigaradan derin bir nefes alıp dumanını soluk aya doğru üfledim. Ay ışığının önünden sigara duma- nıyla birlikte kararsız, meraklı ve kederli bir bulut kümesi de geçti o an. Yıldızlar belli belirsiz kendilerini gösterip boyunlarını büktü sanki. Mamoş Amca, babamın hikâyesini anlatıp anlatmamak arasında gidip geliyordu. Sonra, hem bu hikâye çoktan bittiği hem de babama son günlerinde eşlik ettiğim için, olan biteni benim de bilmeye hakkım olduğunu düşündü herhalde. "Onlarca türkü yaktı onun için. Şu ağacın dibinde o çaldı, Menuş Kadın dinledi yıllar yılı. O çaldı, öbürü ağladı. Aşkları dilden dile dolaştı." "Sonra?" dedim. "Sonra baban uzunca bir süre köye gelip gitmez oldu. Menuş Kadın o zamanlar gözlerini köy yoluna yatırıp hep ba- banın yolunu gözledi. Baban gelmedi. Aradan aylar mevsimler geçti. Menuş Kadın hep sabır ve özlemle bekledi onu. Bir kere bile başını çevirip başkasına bakmadı. Sonunda bir gün baban bu gördüğün köy yolunda belirdiğinde yüreği yüreğine sığmaz oldu. Tıpkı bu akşamki gibi bizim avluda oturmuş babanın çalacağı deyişleri, bestelediği yeni türküleri dinliyorduk. O çıplak dut ağacının altında oturan Menuş Kadın'ın gözü kulağı tıpkı bizim gibi babandaydı ama biz babanı başka, o çok başka bir aşkla dinliyordu." Başımı çevirip tepedeki evin kapısında çaresizce, âdeta yıkılmış gibi bekleyen babama baktım tekrar. Eline bağlamasını almış kadının kapısında kederle bir şeyler çalıyordu. Bir âşıktan çok dilenciye benziyordu. Para ya da karnını doyuracak bir şeyler yerine, yıllardır içindeki közü söndürecek bir tas su, azıcık merhamet kırıntısı isteyen bir dilenci... "Baban o gün galiba yeni bestelediği çok güzel ve kederli bir türkü söylemeye başladı. Dinledikçe hepimiz mest olduk. Lakin Menuş Kadın, daha o anda bu türkünün kendisine değil, başka bir kadına yakıldığını anlayıp ağır ağır yerinden kalktı ve sessizce evine doğru yürüdü. Çünkü türkü, Menuş Kadın'ın kınalı saçları yerine sarı saçlardan, çözülmeyen beliklerden söz ediyordu. Baban, ona ne kadar dil döktüyse boşuna, o günden sonra kapısını ne ona ne de bir başkasına açtı." Bir süre daha bağlama çalıp çaresizce kapının açılmasını bekleyen babamın ağır ağır yerinden doğrulmaya başladığını gördüğümüzde, Mamoş Amca'yla hızla koşup takatsiz kollarına girdik. Onu tepedeki evden aşağı indirirken ken- dinde değildi. Sanki yaşlılıkla pişmanlık, sarhoşlukla hastalık onun gövdesinde iç içe geçmiş, kelimeler ağzının içinde bir bulamaca dönüşmüş, zangır zangır titriyordu.
·
108 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.