Gönderi

Askerî müdahalelerin tek başına Ankara'nın, askerî ve sivil (!) bürokrasinin, gücü kendinden menkul medyanın işi olmadığını tekrar edelim. Müdahaleler elbette sadece siyasî iktidara, "seçilmişlere" karşı değil esasen Türkiye'ye, Türk insanına, Türkiye'nin varoluş şartlarına ve hayatî damarlarına yönelmiş hareketlerdir. (Zaten “seçilmiş” siyasî elitlerin epeyice bir kısmı, hususen kafalarının çalışma biçimi ve Türkiye tasavvurları itibariyle iç-dış müdahalecilere yakın dururlar. Yakın tarih bize gösterdi ki onların baktığı şey müdahale değil, kısa vadede kendi iktidarları lehinde mi yoksa aleyhinde mi olduğudur. Şimdi özgürlük ve demokrasi havarisi kesilen sağdan soldan seçilmişlerin, aydınların, gazetecilerin... çoğunun daha önce cuntacı yahut cihet-i askeriyeye yakın olduğu sır değil. Böyle olduklarını itiraf ederek itibar kazananlar bile var artık). Yakın ve görünür muhatapları her kim olursa olsun iç-dış kaynaklı askerî-siyasî müdahale Türkiye'ye karşı olduğuna göre ilgileneceği en önemli alanın siyaset ve iktisat yanında, belki onlardan daha öncelikli olarak İslâm ve din olacağı tartışma götürmez bir vakıadır. 60 İhtilâli başta olmak üzere bütün müdahale ve darbelerden sonra gerekçe kabilinden "irtica"nın yani dinî alanın ilk veya ikinci madde olarak zikredilmesi bunun açık işaretidir. Din merkezli olarak neyin, kimlerin aşağıya çekilip bastırılacağı, biçimsizleştirileceği yahut hangi bölgelerin hareketlendirileceği, yükseltileceği, erken doğuma zorlanacağı, nerelerin orta noktalarda bırakılacağı, nihayet her üç yolla da hangi grupların sistemin içine çekileceği/sistemin tahkim edileceği ana tartışma konularından biridir. Türkiye'de her şeyin en geniş mânasıyla dinle, İslâmla alakalı olduğunu hatırlamak da bu vâkıayı sebep ve sonuçlarıyla anlamamızı mümkün kılacak, en azından kolaylaştıracaktır.
Sayfa 255Kitabı okudu
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.