Gönderi

Du bakali n'olecak
Boğaziçi'nin Karadeniz'e yakın Anadolu yakasında, de. niz kıyısı üstünde bir çayevi... O çayevinin hemen bütün niz sterileri hep o semtin insanları olduklarından ve ora ya sık sık geldiklerinden birbirlerini tanırlar. Çoğu da ymeklidir. Emekli olunca konuşmaları doğal olarak çoğunlukla geçim sıkıntısı, pahalılık, sürekli zamlar ve benzeri konular üstüne oluyor. O sabah da yine herzamanki gibi, önce ev dertlerin- den başlayıp ülkenin sorunlarından konuşmaya geçtiler. Hükümet enflasyonu yüzdeotuzda tutacağına söz vermişti, oysa yüzdesekseni buldu. Yüzdeseksen ha? Peki, ne olacak? Almanya'ya, Fransa'ya, İsveç'e işçi gönderdik, yine yet- medi. Şimdi de Sovyetler Birliği'ne işçi gönderilecekmiş. Gitmeye istekli işçiler öyle yığılmışlar ki, sıra kapmak için birbirlerini ezmişler. Allah Allah!.. Yahu, komünist Rusya'ya bile işçi gönderecekler ha? Paranın komünisti, faşisti, dini imanı olur mu arkadaş... Para paradır, gelsin de, nerden gelirse gelsin. Ben komünistin parasını alıp cami yaptırdıktan, Kuran kursu açtıktan sonra bir günahı yok ki... Üstelik sevabı bile var. Peki, bunun sonu nereye varacak birader? Allah sonumuzu hayreylesin! Efendim, memleketin bütün geliri, aldığımız dış borçların yıllık faizini ödemeye bile yetmiyormuş. Deme yahu... Amerika'dan aldığımız borçlarla, salt eski borçların faizini bile zor ödüyormuşuz. Allah Allah... Bu gidişin sonu nereye varır dostum? Ay-em-ef diye uluslararası bir kuruluş var ya hani... Evet, işte o uluslararası para fonu mu ne... Uluslararası demek, ne demek? Amerika demek. İşte bizim kendi memleketimizde nereye ne yapacağımıza, neyi nasıl yapa- cağımıza, fabrikamıza, limanımıza, yolumuza, herşeyimize, herbişeyimize işte o karar verirmiş. Yok yahu... Bak bunu bilmiyordum. Peki, bu böyle giderse ne olur? Hergün, her akşam hep bu konular konuşulur. Her konuşmada aynı sözlerle şaşarlar: Yok yahu!.. Allah Allah!.. Çayevindeki emekliler birbirlerine hep yanıtsız kalacak aynı soruyu sorarlar: - Peki, n'olacak böyle? Bekleyelim görelim. Bakalım n'olacak... - Bunun sonu nereye varır böyle? Hep merak ediyoruz. Dur bakalım, n'olacak? - Bu gidişin sonu nereye varır? Hayırlısı... Dur ba- kalım, n'olacak? O sabah da yine hiç bıkıp usanılmadan aynı konular konuşuldu ve çayevindeki herkes birbirine, "Dur bakalım, n'olacak?" dedi. Gün görmüş, dönem geçirmiş, eski Tophane Askerî Sanayi Mektebi'nden yetişmiş, yetmişini çok aşkın bir eski işçi emeklisi, - Dur bakalım n'olacak, deyip duruyorsunuz da, bana bir akrabamızın başına gelenleri anımsattınız, dedi. Başlar ona yöneldi. Akrabasının başına geleni merakla sordular. Bu ilgiyi bekleyen işçi emeklisi de olayı şöyle anlattı: - Hani hükümetimiz darda kalıp dünya cenneti Boğaziçi'nin en güzel tepelerini, korularını, yerlerini petrol zengini Araplara satıyordu ya... İşte o sıra bir Arap zengini çıktı ortaya, şeyh mi, prens mi, yoksa hepsi birden mi, öyle bişey... Adı da Ebul-Fatık El-Mışkî. Boğaziçi'nin seyrine doyum olmaz tepelerinden birini satın almış...
Sayfa 171Kitabı okudu
·
43 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.