Gönderi

Garson Bey'in de keşfettiği ve gözlerini kısarak bakmayı tercih ettiği boşluk, daha epeyce masanın üstünde asılı kalacakken bir bölümü Ağa Camii'nin akşam ezanını hızlıca okuyan müezzini tarafından dolduruldu. Neyle giriş yaparsak yapalım, o sözcüklerin bu boşlukta kendilerine bir yuva bulamayacaklarını biliyorduk sanki. Kapıdan sekiz on kadar janti erkek ve şık kadının girdiği sırada arkadaşımın tümcesinde geçen mücadele sözcüğünü yakaladım. Sözcüğün geçtiği tümceyi anlayamadığıma göre, arkadaşımı dinlememişim diye düşündüm, biraz utandım. Tümcesini yinelemesini isteyemedim, anlamış gibi yaptım. Hem zaten mücadele sözcüğü gençliğimizdeki coşkusunu, cevvaliyetini yitirmiş, bakraçlarla kaynaktan eve su taşıyan yiğit, alımlı kızların, geven, çalı, odun yüküyle sert yamaçları yel yepenek geçen şahin delikanlıların, "Uzun Yürüyüş", kızıl flamalı barikat hayalleri kuran bizceleyin toyların diline yakışırmış da şimdi söylendiğinde, ne bileyim, orası burası sarkmış, bir yerlerinden yara bandı izleri görünen ve biraz temenni içeren, munisleşmiş, giderek aciz bir sözcükmüş gibi geliyor kulağa. Gelen topluluk kendilerine ayrılmış uzun masaya yerleşti. Bol takılı, güzel yüzlü bir kadın masanın başındaki yerine oturmadan önce topluluğu denetler gibi baktı, ancak kendi topluluğunu değil de bütün lokantayı denetlermiş gibi bakmış olmalı ki, bir an her şey dondu kaldı. Sadece masanın en ucunda karşılıklı oturan iki genç kız, dünya mı dedin a o da ne, biçimindeki capcanlı kikirdeyişlerini sürdürdüler. Derken Garson Bey kendini toparladı. Kemerinden dışarı pörtlemiş gömleğini yerine yerleştirdi. Kadın oturdu. Bütün bunları arkadaşımın da sezdiğini düşünüyorum, çünkü ne bileyim bir durgunluk gözlemledim davranışlarında. Ama en azından kendi adıma söyleyebilirim ki, üzerine manda kaymağı ilave edilmiş ekmek kadayıfı resmen güme gitti.
Sayfa 109 - Son GörüşmeKitabı okudu
23 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.