Bir İnsan Olarak Çocuk
Çocuk tarih boyunca yetişkinlerin özellikle ebeveynlerin üzerinde söz sahibi, ilgiye ve dikkate alınmaya değer bulunmayan, çoğunlukla ekonomik gelir kaynağı olarak görülen, yaşanılan bir savaşta en çok zarar gören varlık olarak değerlendirilmekteydi. Soylu ve zengin bir aileden gelmeyen çocuklar toplumda ikinci sınıf muamelesi görmekteydi. Kendilerinden olmayan başka bir dine, ırka ve tene sahip çocuklar ırkçı ve insanlık dışı muameleye maruz kalıyordu. Küçük yaşta çalıştırılıp aşağılanıyordu.
Çocuk hakları kavramı, insan hakları kavram ve mücadelelerinden çok sonra ortaya çıkmış olması ile birlikte yürürlüğe girmesi de çok zaman almıştır. Çocukların hak sahibi olduğu, korunması ve gözetilmesi gerektiği düşünce ve tartışması 20. Yüzyılda gündeme gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında; Milletler Cemiyeti tarafından, 1924 yılında Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi ilan edilmiştir. 5 maddeden oluşan bildirge ile çocukların sağlıklı ve güvenli bir ortamda, yaşanacak bir felaket halinde çocuklara öncelik verilerek korunmaları ve her türlü istismara karşı himaye edilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Ancak İkinci Dünya Savaşının patlak vermesi nedeniyle Bildirgenin uygulanırlığı da ortadan kalkmıştır.
İkinci Dünya Savaşı ile birlikte savaştan en çok etkilenen, zarar gören, en çok şiddet ve felakete maruz bırakılan kesimin çocuklar olduğunun görülmesi üzerine çocukların bir daha böylesi hak ihlallerini yaşamamaları için yeni bir çocuk hakları bildirgesi hazırlanmasına karar verilmiştir. Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen 1959 tarihli Çocuk Hakları Bildirgesi Başlangıç bölümünde de belirtildiği üzere “İnsan soyu, çocuklara her şeyin en iyisini vermekle yükümlü olduğu için…” denilerek, Bildirgede 10 ilke düzenlenmiş; çocuğun fiziksel ve ruhsal olarak korunmaya ihtiyacı olduğu vurgulanmış, çocukların özel olarak korunması, ayrımcılık yapılmaması, gelişmesi için fırsat ve olanakların yaratılması gerektiği vurgulanmıştır. (Çiğdem Ertak- 2020, Demokratik Modernite)
Yetişkinlerin haklarının olduğu gibi çocukların hakları da vardır ve bu çocuk hakları 10 yıldan fazla süren çalışmaların sonucunda oluşan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletlerin 44. Genel Kurulunda oy birliği ile kabul edilmiştir ve hukuksal düzlemde korunma altına alınmıştır. Sözleşme’nin kabul edildiği 20 Kasım tarihi aynı zamanda Dünya Çocuk Hakları günü olarak da kutlanmaktadır.
Sözleşmede taraf devletlerin ayrım gözetmeksizin, çocuğun barış, değerbilirlik, hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ruhuyla yetiştirilmesi gerektiği belirtilmiş, çocuğun korunması ve uyumlu gelişimi bakımından her halkın kendine özgü geleneklerinin ve kültürel değerlerinin taşıdığı öneme atıfta bulunmasına rağmen ülkemiz sözleşmede üç maddeye çekince koymuştur. (Çiğdem Ertak- 2020, Demokratik Modernite) Bu maddeler 17, 29 ve 30’ dur. Türkiye bunu da T.C. Anayasası, 1923 tarihli Lozan Antlaşma hüküm ve ruhuna uygun yorumlama hakkı olarak görüp ve bu maddelere çekince bırakmıştır. BM Çocuk Hakları Komitesi tarafından yıllardır bu çekincelerin kaldırılması gerektiği vurgulanıyor fakat Türkiye hâlâ bu konuda bir girişim ve bu yönde bir niyet göstergesi de göstermiyor. Birbirini tamamlayan maddeler arasına çekince bırakılması ile birlikte sözleşmenin ruhuna ve bütününe uyulmadığı anlamına gelmektedir.