Duygularıyla yüzleşmek ona hep zor gelmişti.
Nasıl yaşayacağını bilemediği duygular, bir zaman sonra ilgisiz durumlarda saçma sapan bir şekilde saçılıverirlerdi ortalığa.
Çok müstesna bir kitap okudum.
Kişiler müstesna, adları müstesna, mekanlar ve olaylar müstesna, zaman müstesna..
İnsan Olmak kitaplarını okumuştum. Bu kitaplarda hocamız mesleki edinimleri ile entelektüel birimlerilerini harmanlanmış bizlere şaheser eserler armağan etmiş.
Yani Amerikalı psikiyatrist
Mesela Saat Onda kitabına gelince.. dedim yaa çok müstesna bir kitap..
Önce eğlenceli bir şeyler okuyacağım sandım.
Okudukça, sayfaları çevirdikçe ince ince bir iç burkulması,.. böyle bir his..
İnsanların başına müstesna olaylar geliyor, insanlar çarpışıyor, yalnızlıkları çarpışıyor. Kendileri kendileri ile çarpışıyor. Derinlerindekiler kendilerine batıyor. Acıtıyor.
Bu arada size de batıyor.
Hikayeler akıp gidiyor. Bu hikaye bizim de hikâyemiz olabilir mi..
Aslında bu kitap bir ayna.. ve küçük ama çok huzursuz eden bir dönem ve Türkiye poranoması.. bizim içimizden , bizim derinimizdeki yaraların sızısı ve yüzeye çıkma, çabası.. bir varoluş sancısı..
Çok severek okudum.
Kurgu hocamın kullandığı deyim ile ifade etmek istedim. Müstesna
Dünyasında hiçbir insanın izi olmadığında insan kendini var hissedemez ki.
... belki zaman yok, sadece bağlandığım insanların varlığı, evimin kokusu, balkonumda suladığım çiçekler var.
Rastlantılar, yol ayrımları, seçimler, seçtiğimizi bilmeksizin yapılan seçimler, korku. Bilinmezin korkusuyla görmezden gelinen olasılıklar ya da fırsatlar..
İnceleme kaygısı gütmeden
Engin Geçtan hocamıza saygıdan ve kitabın da biricik olmasından küçük bir not düşmek istedim.
Noktayı şöyle koyuyorum.
Belki de aslında hikayeleri biz yaratıyoruz ve gerçekte o hikayeler yok.
Her şey boşluk.
Keyifli okumalar dileklerimle...
.