Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Sen gelirsin diye yollarınına begonviller kanaviçeler ve manolyalar ekeceğim. Sevinçlerimi tebessüm diye kolye yapıp yapraklarına asacağım. Gelirsin diye mor papatyalardan bir köy evi inşa edeceğim sana. Çatısına beyaz gecelerden çalıntı kiremitler döşeyeceğim. Bahçesine mutluluk,keyif,huzur, dinginlik ve birazda sen ekeceğim. Kibri nefreti, kötü düşünceleri,egoyu bencilliği parke taşları gibi ayaklar altına döşeyeceğim. Sevgiyi,sevmeyi ve sevilmeyi, sadakati,değeri ve ilgiyi çelikten çit diye evin etrafına öreceğim,kimse ve hiçbirşey bunları aşıp mabedine giremesin diye. Bahçesinde kirpiklerin kadar meyve ağaçları olacak. Ben sana duygularımdan bir hamak yapacağım dut ve portakal ağaçları arasına. Kötü günleri söküp yerinden bir uçurtmanın kanatlarına bağlayacağım , kuyruğunada ruhundaki yorulmuşluğu, yalnızlığı,teşkaleyi,koşturmacayı, tükenmişliği,usanmışlığı,hor görülmeyi asıp, salıvereceğim gökyüzüne. Ve sonra hüküm sürecek mabedinde sükunet... ~ Ellerimle sıvası dökülen yerlerini kazıyorum şimdi-sensiz rutubet tutmuş yüreğimin duvarlarını- tırnaklarım kanaya kanaya. Söküp alıyorum ne var ne yok duvarıma astığım bütün herşeyi. İçime çakılmış sensiz geçen günlerimin vede yalnızlığımın çivilerini söküyorum şimdi dişlerimle. Senden kalan tüm şiirleri , gözlerime yapışmış gözlerinin gölgesini ve dalgalı saçlarının kokusunu çıkarıyorum mahzenimden içimde gizli kalmış çocuksu sevinçlerimle. Evvela İçimi ruhuna, duvarlarımı silüetine,balkonumu yoncalara ve papatyalarına, çatımı kirpiklerine dışımı bize boyayıp kapısınada parmak ve ayak izinden oluşma bir eskiz asacağım. Mevsimi geçmiş heyecanları,saati durmuş sevgileri, boyası akmış samimiyetsizlikleri,bir ayağı kırılmış inançları, karnı doymuş sensizlikleri,saçları kesilmiş hevesleri,berdel olmuş duyguları,foyası ortaya çıkmış menfaatleri,mumu sönmüş yalanları,kanı çekilmiş çıkarları,cımbızla bir bir toplayıp dolduracağım bir çuvala ve saatacağım eskiciye bedelsiz. Köşe bucak süpürüp huzursuzluğu kaşlarımla , atacağım bir çöp kovasına. Kazıyorum topluyorum süpürüyorum şimdi içimden -kara bulutlardan yağan bütün kara günleri. Ve bize bırakıyorum karadan sonra bütün renkleri,ben gecene mavi ışık olayım,sen bana eflatun... ~ Vuslatın kara kalemiyle maviden ve mordan oluşma şiirler yazacağım yürüdüğün bütün kaldırımlara. İsim künyeni asacağım zifiri gecemin kimsesiz gecekondu mahallelerindeki sokak lambalarına . Yaşattığın acıları siyah beyaz bri vesikalık çektirip hurda diye satacağım beş kuruşa. Sahipsiz koyduğun gecelerde sarhoş olup sabaha devrildiğim, düşüp sürüklendiğim tüm düşüncelerden kurtulmak için bunca zaman yaşattığın sevinç ve mutluluklardan oluşma -rengi sen olan bir dövme yapıp kazıyacağım tan yerinin göğsüne. Vuslatın kara kalemiyle gün batımlarında kumsallara yazacağım bakışlarındaki bilinmezliği. Çıplak ayak koşarken sana doğru, ceplerimden teker teker suskunluklarım ve suskunlukların dökülecek yerlere. Sırtımda senden kalma nadasa çekilmiş topraklarımın susuzluğunu vuslatın mürekkebi ile sulayacağım . Her sokak başına geldiğimde nefes nefese, ciğerlerimden telvesi çıkacak sensiz geçen günlerin. Anladım ki senmişsin en kara ve en aydınlık günlerimdeki tek varlık... ~ İnecek gökyüzünden yıldızlar şahidim diye,Ay hazırlanacak kalkacak yerinden,ve üzerine masumiyet kokan beyaz takım elbisesini giyip tanıklık edecek senli gecelerime gökyüzünün huzurunda. Yıllar geçecek ve bir karara bağlanamayacak ruhumun ruhunla olan davası. Yeryüzünde gelgitler olacak silüetlerimizde,güneş kahkaha naraları attığı vakitlerde. Topraklar kayacak ayak altlarımızdan birbirine koşarken ruhlarımızın. Suları çekilecek romansal okyanuslarımızın. İçimizdeki keşfedilmemiş inciler belirecek çatlamış çamurlar üstünde. Kumsallarımızda inzivaya çekilmiş yalnızlıklarımız güneşlenecek . Yıllar geçecek gökyüzü yıldızsız, gecelerim aysız, yeryüzü sensizlik diyarı diye kayıt altına alınıp yazılacak kütük kağıdına, akıllarda kalan gülüşlerinden bir vesikalık ile. Sıvalarını söküp sana boyadığım şu evim. Şiirlerini ektiğim şu bahçem, siretinle örttüğüm şu çatım, Kokunla serinlediğim şu balkonum, Suskunluğunla çapaladığım şu topraklarım, sözlerindeki mana ile budadığım şu ağaçlarım, ellerinle ördüğüm şu duvarlarım, bakışlarınla suladığım şu çiçeklerim , gün gelecek hesap soracaklar ruhundan. Ruhumu neden yorgansız döşeksiz zemheri soğuklarda bir başıma bırakıp, aysız yıldızsız gecelere kadeh kadeh hapsettin diye. Ve o vakit şahitlik edecek ay ve yıldızlar gökyüzünün huzurunda. Bilesin ki orasıdır istikamet... ~ Ne zaman biterde çiçek açar sarhoş gecelerim bilmiyorum. Vuslatın tasmasına takılmış hüzün ve sevinç mevsimi ne zaman biter bilmiyorum. Elimde bir kibrit, dudağımda el sarması bir tütün,tabakamda sen kokan kağıtlar, gözlerimde sararmış tütün yaprakları gibi solmaya yüz tutmuş bir kayboluş, alnımda mora boyanmış dürüstlük ve şeffaflığın gururlu mührü, pencerelerimde buğulanmış sen, mazgallarda dilinden dökülen şerli sözler, yapraklarımda sana susamış heyecanlar, Adımlarımda bir zorluk, dilimde huzur veren şiirlerin, nezarethanelerde prangalanmış yarınlarım ile derin derin çekiyorum sen kokan tütünümü, bir tek sana soluyan ciğerlerimin bütün hücrelerine,ve bilmiyorum ne zaman biterde çiçek açar sensizlik kokan anasonlu gecelerim. Biliyorum ruhumun sana hastalığı yine sana dönecek nükse nükse... ~ Çan sesleri geliyor usul usul yakından ve en derinden saatler gece yarısına doğru koşar adım yaklaşırken. Rahibeler en seçkin,İmamlar en kutsal,Hahamlar en tılsımlı,maocular en bilge sözleri mırıldanırken ,ben dilime sen diye şiirler dolayıp sana sığınıyorum. Ruhumun pervazsız kapı ve pencerelerinden sıyrılıp tılsımlı bir bağrı yanık Balkan türküsü eşliğinde geceye seni besteliyorum notasız ve enstrümansız. Dağlarımdan esen rüzgarın sesi mısra oluyor senli satırlarıma. Denizin tuzlu kokusu ışık oluyor labirentlerindeki seni arayan kimsesizliğime. Bir yolculuğa çıkar gibi yanıma alıyorum el dokuması sevgilerimi. Ve sana doğru uzanıyor yollarım. Çığlık çığlık olmuş sessizliğin tam orta yerinden geçerken hayalin düşüyor parmak uçlarıma kelime kelime. Bozkırın çetin ayazı sarıyor vuslatımın kara kalemini. Dudağımda dudaklarından kalma nefesle ısıtmaya çalışıyorum üşüyen harflerimi. Ve çözülüp akıyor damla damla cümlelerim sana doğru. Mühürlü sözlerinin kapısını çalıyor bayram şekeri toplar gibi bir hevesle -içimdeki yarım kalmış satırlarım. İçimdeki alaca atlar dört nala doğru koşarken firari mahkumlar gibi. Ben senin zindanlarında esir kalıyorum aç ve susuz-güneşe ve sana hasret. Çan sesleri düşüyor içimin baharlarına bu gece. Bıkmadan yorulup usanmadan-dilime sen diye şiirler maşalayıp devam ediyorum bu yolculuğa. Saatler lunaparkta eğleniyor vurdumduymazca. Zaman ise saçlarına aklar tünemiş halde uyukluyor satırlarımın ve düşlerimin arasında. Düşüncelerim kazınıyor,beynim gurulduyor sana gelirken bir gece vakti bu yolculukta. Yolculuğun en sapa yerinde silüetin beliriyor şimdi kompartıman camında. Bakıyorum silüetine, silüetindeki ruhuna ,gözlerimi kırpmadan tek bir an bile. Konuşmaya çalışıyorum onunla. Seni ona ,beni sana anlatamaya çalışıyorum. Olmuyor,ne sen duyup anlıyorsun beni ne silüetin duyup anlıyor sözlerimi. Mülteciler gibi olmuş ruhumuz,dilsiz kelamsız cisimsiz kütlesiz. Sanki ihbarı verilip aranması çıkmış ruhlarımızın, ulaşamıyoruz onların erdiği makama . El ele tutuşup Suç ortaklığı imzalamış gibi, birbirlerinin kuyularında saklanıyorlar şimdi. Hadi şimdi tut ellerinden ruhumun ve kelepçele ruhuna. İzi kalsın bileklerimde yüreğinin,izi kalsın ruhunda derinliğimin. Ben gündüzüne gün doğumu olayım sen gündüzüme gün batımı ve seni beni bırakıp biz olalım gündüzün tam ortasında en tepede. Ben gecene ülke olayım sen geceme kanun. Sonra yeşerip kurak topraklarımızda , miras olalım yarınlara. Sen Cennet cennetten bir elma ol, ben yeryüzünde bir toprak,sen gökyüzünde salkım salkım üzüm ol,ben saçlarında tane tane nar,ben hayatına yenidünya olayım,sen sevinçlerimin çocuksu masumiyetine çilek... ~ Hüzün Sokağı Bestecisi
·
222 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.