Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Martin Luther
Luther çağında Almanya ne rahat ne de güvenli bir yerdi. Veba ve kötü geçen yıllarda kıtlık tehditleri dışında, siyasi olarak da zayıftı. Almanya "dindar ve sözde klasik mit" Kutsal Roma İmparatorluğu'nun hak iddia ettiği bir bölge olarak var oluyordu. Savaş ve veba Almanya'nın nüfusunu azaltmıştı. Terk edilen "hayalet kasabalar" sıklıkla karşılanan bir manzaraydı. Luther okulunu bıraktı ve bir manastırda keşiş oldu. 12 yıldan fazla bir süreçte örnek bir keşişti, derslere çok çalışıyor, Katolikliğin eserlerini sinir krizi geçirene kadar okuyordu. Sonra Wittenberg'de yeni bir üniversiteye öğretmen olarak yollandı. Almanya'da üniversiteler yeni yeni başlıyordu. Wittenberg, ileri görüşlü ve deneylere açık olmasıyla ünlüydü. Luther'in görüşüne göre insanlık tamamen günahkârdı, çarpıktılar ve düşmüşlerdi, sadece dua okuyarak ya da iyilik yaparak cenneti hak eden yaratıklara dönüşmeleri mümkün değildi. Luther çözümüne göre Tanrı, gerçekten inananların günahlarını görmezden geliyordu. Günah, insan eylemleri ile yenilemeyecek kadar güçlüydü. Sadece kutsal bir sevgi onu aşabilirdi. Kurtarılmak için gereken tek şey buna inanmaktı. Luther'in görüşündeki bariz problem günahkâr davranışların öneminin olmamasıdır. Gündelik günahların affını dilemek saçmaydı. İman gereken tek şeydi. Bu Luther gibi bir adamı kilisenin otoritesiyle savaşmaya itti. Ama onu çıldırtan şey, müsamaha satma uygulamasıydı. Bu Luther için, İtalya'da fiyakalı bir kilise inşa etmek adına dürüst Almanları soymaktan daha fazlasıydı. Bu masum müşteriler cehennem ateşine mahkûm eden korkunç bir şey günahtı çünkü günahları için düzgün özür dilemiyorlar, günahkârlıklarıyla yüzleşmiyorlardı ya da İsa'nın affına sığınmıyorlardı. İman ve cezanın en engin içerikleri bir para transferi haline gelmişti. Onun sabrını taşıran şey buydu. Dünyanın her tarafında Protestan Hristiyanlar, 31 Ekim 1517'de Martin Luther'ın, "Doksan Beş Tez"den veya tartışmadan oluşan bir liste çaktığını biliyorlar. Luther kişisel iffet tarafından elleri bağlanan bir adam değildi ama kendisi bu tezleri kapıya iğnelemekten hiç bahsetmedi. Bu büyük ihtimalle daha sonra uydurulmuş bir hikâyedir. Luther'in amacı bir devrim başlatmak da değildi, hatta papalık enstitüsünü direkt sorgulamayı bile amaçlamamıştı. Luther'in görüşlerinin neden bu kadar yayıldığını anlamak için, bu sefer Almanya'nın Mainz kasabasına bakmalıyız. Luther doğmadan 15 yıl önce, Avrupa'nın ilk gerçek matbaasını icat eden Johannes Gutenberg burada ölmüştü. Matbaacılık bir gecede patladı. Almanya kısa sürede basılı kitaplarla doldu. Basılan on binlerce kitapçıkların bazıları tıbbi ve bilimsel, diğerleri ise açıkça kabaydılar. Luther'ın tezleri de, çivilenseler de çivilenmeseler de, hızlıca basıldı ve dağıtıldılar. Luther onları tek bir vaaz olarak bastı ve eser, iki yılda yirmi beş kez yeniden basıldı. Yarattığı tartışmalar çok geçmeden Roma'da duyuldu. Yüzleşmeler ayarlandı. Leipzig'de parlak bir teologla tartışmalar yaptı. Luther'ın kendisi de papadan gelen bir fermanda kâfir ilan edilmişti, o bu fermanı yaktı. Artık gerçekten bir kavga çıkarmak istiyordu. Rahiplere seslenen Babylonian Captivity (Bâbil Esareti) ve tüm okuyucuları kapsayan The Freedom of a Christian (Bir Hristiyan'ın Özgürlüğü) adlı eserlerinde, kilisenin otoritesinin dayandığı birçok temeli çürüttü. Bunların olması matbaa olmadan imkânsızdı: son üç kitap iki yıl içerisinde otuz altı kez basılmış ve Felemenkçe, İngilizce, İspanyolca, Çekçe ve Latinceye çevrilmişti. Nisan 1521'de Kutsal Roma İmparatoru, V. Charles Luther'la yüz yüze tartıştı. Kendi kitapları yüzüne vurularak sözlerini geri alması emredilen Luther, bilindiği gibi bunu reddetti. Luther, kendi güvenliği için hükümdarı Friedrich tarafından güvenli bir yere götürülmüş, Wartburg Kalesi'nde tutulmuştu. Orada sakal ve takma bir isimle kimliğini gizleyen Luther, yine inanılmaz bir şey yaptı; İncil'i keskin, sivri popüler Almancaya çevirmeye başladı. Yeni Ahit'i çabukça çevirdi, birkaç yıl sonra da tüm İncil'i. Yarattığı yeni sözcükler, modern Almancaya hâlâ dahiller. İnciller kitap fuarında satılıyorlardı, fiyatları bir buzağının yarısı ya da bir öğretmenin iki haftalık maaşı kadardı. Yerel Avrupa dilleri ve lehçelerindeki İnciller'in de büyük bir etkisi oldu ama bazı yönlerden Luther'ın Almancadaki etkisi Shakespeare'in İngilizcedeki etkisiyle kıyaslamak daha faydalıdır. Luther'ın dini etkisine ek, milliyetçi bir etkisi de oldu. Yavaşça ama kararlı olarak, kuzeyli Alman aristokratları ve özgür kasabalar onun tarafına katıldılar. Buna benzer bir şey, diğer reformcuların iş başında olduğu İsviçre, Hollanda ve Danimarka'da oluyordu. Greve giden madenci ve köylüler vergi toplayan rahiplerle Luther'ı andıran tartışmalar çıkarıyorlardı. Luther'ın teolojisi sosyal etkileri bakımından daha da muhafazakârlaşmıştı, kocaların karıları üzerindeki haklarını şiddetle savunuyordu, kolay evliliklere karşı kin besliyordu. Ayrıca koyu bir Yahudi düşmanı oldu. 1531'de Lüterci prensler arasında, Schmalkaldik Ligi ilarak bilinen bir anlaşma, siyasi ayrımı kaçınılmaz kıldı. 1555 Augsburg Barışı, Alman kültürünün canlandığı ve Alman üniversitelerinin ünlendiği bir dönemde yeniden inşa ve ekonomik büyümeye imkân sağladı. Fakat Luther'ın yarattığı büyük ayrım Avrupa'nın geleceğini zehirleyecekti. Otuz Yıl Savaşı ufuktaydı.
Sayfa 287 - Yakamoz KitapKitabı okudu
·
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.