Köprücük kemiğini öptüm, bunu yapabilmek için bir
düğme daha koparmam gerekmişti. Bones’un sırtımdaki
elleri kasıldı. Bedeninden yayılan kontrolsüz güç dalgaları
beni çıldırtıyordu. Etinin altındaki voltaj özgür kalabilmek
için yalvarıyordu. Dilim göğsünden aşağılara doğru kaymaya başladı. Ta ki Bones başımı kavrayıp dudaklarım ağ
zıma bastırana kadar.
Ağzında metalik bir tat vardı ama beni rahatsız etmedi. Hatta onu bir çırpıda yiyip bitirmek istercesine arzuyla öpüyor, gömleğini üzerinden çıkarmaya çalışırken dilini
emiyordum. Bones beni sertçe kucakladı ve hızlı adımlarla otoparkın daha kuytu bir köşesine götürdü. Sırtıma çok
sert ve pürüzlü bir şey değiyordu. Dönüp ne olduğuna bakma gereği hissetmedim bile. Ellerimi Bones’un sıcak teninde gezdirmekle meşguldüm. Ondan başka hiçbir şey umruma değildi.
Elbisemi çekiştirdi ve ön tarafını yırttı. Ağzı boynumdan göğüslerime inen sıcak bir iz bırakmıştı. Dişleri derimi
lezzetle sıyırıyordu. Sutyenimi indirip göğüs uçlarımı kuvvetle emmeye başlayınca ağzımdan boğuk bir inilti yükseldi. Bu arzu dolu darbeler öylesine keskindi ki neredeyse canımı acıtıyordu.
Elimi bir bütün olan vücutlarımızın arasına sokuyor ve
pantolonunu parçalayıp atmaya çalışıyordum. Elini külotumun altından geçirerek parmaklarını içime soktuğu an
aklımda ne var ne yok hepsi silinip gitmişti. Sırtımı rahatsız eden şeye başımı değdirebilecek kadar germiştim kendimi ve çığlığımı bastıramıyordum. Belim her sürtünmede
zevkten kıvrılıyor, heyecanım artıyordu. Beni sırılsıklam ve
sancılı bir halde bırakarak elini geri çekti.
“Daha fazla dayanamayacağım,” diye mırıldandı Bones.
Eğer konuşmaya halim olsaydı ben de aynısını söylerdim. Ama o inanılmaz parmak darbeleri nefesimi tüketmişti. Bones hareket etti, bir yırtılma sesi daha duydum ve
hemen ardından onu içimde hissettim. Aynı anda ağzını
ağzıma bastırarak içimi dolduran sertliğinin verdiği coşkulu çığlıkları bastırıyordu. İçimde ritmik bir şekilde hareket
etmeye başladığında zevkten deliye döndüm.
Aklımdan yalnızca şu birkaç sözcük geçiyordu: Daha
sert. Daha hızlı. Daha. Evet! Tırnaklarımı sırtına geçirdi
ğim sırada düşünebildiğim tek şey buydu. Bones kalçalarımı tutuyor ve sırtımdaki sertlik hareketlerimizle uyum
içinde sallanırken beni sıkıca kavrıyordu. Öpücükleri, benim ona tutunuşum ve sırtımdaki şu tuhaf şey yüzünden
güçlükle nefes alıyordum ama umrumda değildi. Tek sorun, bu azdırıcı tutku yüzünden kendimi kaybetmek üzere oluşumdu.
“Durma, durma!” diye bağırdım ama ağzımdan boğuk
bir iniltiden başka bir şey çıkmamıştı. Bones bunu anlamış
olmalıydı, çünkü beni kendimden geçirecek kadar hızlanmıştı. Bedenim aşırı zevkten sarsılırken kasılmalar başladı.
Bones’un inlediğini duyuyordum. Kalp atışlarımı bastıracak kadar yüksek sesle inliyordu. Dakikalar sonra bacaklarımın arasında bir ıslaklık hissettim.
Birkaç dakika boyunca konuşamadım. “Bir şey batı
yor. .. Sırtıma.”Hala soluk soluğaydım. Elbette Bones’un öyle bir derdi
yoktu. Hiç nefes almasa da olurdu. Beni hafifçe kaldırdı ve
arkamdaki rahatsız edici şeyin ne olduğuna baktı.
“İnce bir ağaç dalıymış.”
Sonunda dönüp arkama bakabildim. Evet, gerçekten de
arkamda bir ağaç vardı. Üstünde de minicik dallar.
Bacaklarım belinden kaydı ve ayaklarımı yere bastım. Elbiseme şöyle bir baktım. Mahvolmuştu. Sanırım
Bones’un lime lime olmuş gömleğinin yanında bundan şikayet etmeye hakkım yoktu. Sonra da -biraz gecikmeli olarak- birilerine bedava gösteri izletmiş miyiz diye etrafıma
bakındım. Tanrı’ya şükür yakınlarda bizi gözetleyen kimse
yoktu. İyi ki bu dükkan erken kapanıyordu ve iyi ki Bones
karanlık bir yer seçmişti.
“İçimde yılların açlığı vardı,” diye mırıldandım. Hala
devam eden zevk dalgalarının tadını çıkarıyordum.
Bones o sırada boynumu öpüyordu. Son sözüm üzerine
durakladı. “Yıllar mı?” diye sordu kısık bir sesle.
Aniden açıklanamaz bir biçimde utandım. Evet, içinde
bulunduğumuz durumda utanmam biraz anlamsızdı ama
utanıyordum işte. Kalabalığın ortasında pantolonumu indirmeyi göze aldığım böyle bir anda bile, yıllardır girdiğim
seks perhizinin ortaya çıkması katlanılır gibi değildi.
Yine de sözümü geri almak için artık çok geçti. Derin
bir nefes aldım.
Sayfa 186