Wells Tower’ın ilk öykü kitabı olma özelliğini taşıyan
Her Şey Yanmış, Her Şey Yıkılmış hayatları bir anda tepetaklak olan, işleri ters giden insanların hikâyelerini konu alıyor. Ancak görüyoruz ki yine de bu insanların yaşamak için ufacık da olsa bir umutları, hayata tutunacak bir sebepleri oluyor.
Evinden kovulan bir adam, araları sıcak olmayan iki kardeş, alzheimer olan ve genç karısına kalmış olan bir baba, kuzenin gölgesinde kalan bir genç kız, Vikingler ve babalar ve oğulları...
Herkesin başına gelebilecek, ama aynı zamanda kimsenin başına gelmeyecek olan o gariplikler bir arada ilerliyor. Bir yerden sonra yaşananlar normalleşiyor. Öyküleri okurken olacağını düşündüğümüz o kötü olaylar olmuyor. Hep ucundan dönülmüş bir hisle kala kalıyorsunuz.
"Vadi Boyunca" öyküsünde bir meditasyon öğretmeni için kendisini terk eden karısının telefonu üzerine, sevgiliye yardım etmeye gidenin bir koca ve aynı arabadayken gerilen ortam. Ve adamın kızının garip uyuma alışkanlıkları. Ne kadar adamların kavga etmesini beklesekte bu olmuyor. Küçük kızın istismara uğramış gibi davranışları, üvey baba olan sevgiliye karşı bizleri şüpheye düşürse de, beklediğimiz gibi olmuyor.
Kitaba adını veren son öykü olan "Her Şey Yanmış, Her Şey Yıkılmış" adlı öykü de İskandinav kıyılarında ki yağmalar ve acımasız şiddet arasında kendine yer bulmaya çalışan sevgiyi anlatıyor bizlere yazar.
Kitap içerisinde bulunan tüm öykülerin çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Öykülerin hepsini tek tek anlatamam ancak bir şekilde hem sizleri şaşırtmayı başarıp hep de o kadar doğal bir şekilde anlatılması sizleri hayrete düşürecek.
Amerikan öyküsü sevenlerin kaçırmaması gereken bir kitap..
