Ah! Metin Bey. Aslında anlatmak istediklerim o kadar çoktu ki. İnsanların yaşadıkları ve dahi nefes aldıkları her saniyenin değerini bilmeleri adına. Ama ne yazık ki, anlatamadım...
Hani bazen hisler kelimelere dökülür bu sefer de, dile getirmede sıkıntı yaşar ya insan! Dilinin ucundadır cümleler. Başlasa bir he dese, ardı sıra dökülecektir belki! Ama olmaz işte, ne yaparsa yapsın olmaz! Bazı anlar bir türlü dışa vurulamaz cümleler. Boğazda bir yumru gibi takılı kalır. Tıpkı boğazda takılı kalan bir kılçık gibi...
Tasavvur edin ki, yedi yıl bir evlada sahip olamadınız. Yedi yıl sonra Rabbim nur topu gibi bir evlat bahşetti. Geçte olsa bir evlada sahip olmanın haşyetiyle, ben de evladımın mürüvvetini göreceğim derken, on üç yaşında bir tren kazasına evladınızı kurban verdiniz. Şimdi sorarım size, hangi söz hangi kelime acınızı hafifletir.
Dün çocukluk arkadaşımın oğlunu kaybettiği haberini aldım. Ağlasam feryat etsem, duyulur mu, sesim. Ben nasıl teselli ederim arkadaşımı. Benim oğlumda senin oğlun gibi, üniversitelerde okuyacak, kız arkadaşı olacak, diyen birine, ne desem de acısını hafifletebilirim. Acıyı yaşamayan ben nasıl o'na senin acını anlıyorum diyebilirim. Hem baba kaybetmek, evlat kaybetmekle bir olur mu?
İşte Metin Bey. O yüzdendir ki, şükretmeli insan. Her ân'ın değerini bilmeli.
Selâm ve sevgilerimle...