Gönderi

308 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 3 days
Askerden Çok Askerci
Selim Pusat... Yönetimin babadan oğula geçtiği sistemi, sırf askerî disiplinin en iyi sağlandığı ve en iyi komutanların yetiştiği sistem olduğunu düşündüğü için yerlere göklere sığdıramayan, askerliğe, savaşta ölmeye tapan bir yüzbaşı kendisi. Fakat bir cumhuriyette kendi "kıralcı" görüşlerini dile getirdiği ve daha sonraki tüm hükümdarları yetersiz gördüğünü iddia ettiği için yüzbaşılıktan menediliyor, hapse giriyor (Burada mevcut sisteme yönelik bir eleştiriden de bahsedebiliriz, eğer cumhuriyet daha iyi ve özgür bir yönetimi sağlıyorsa neden bir insan, yönetimle ilgili görüşleri yüzünden hapse giriyor? Üstelik iftira sonucu.). Böylece kendisini askerliğe adayan bir adamın, tüm askerî hayatı yerle bir oluyor. Bu durum, benliğine büyük bir darbe oluyor tabi. Çok uzun süre depresyonda, hayattan ve insanlardan nefret ederek yaşıyor. İnsanların askerlik dışında herhangi bir konuda uğraşları olmasını bırak, o konularda konuşmaları bile Selim için zırvalık. Sadece savaşmak ve vatanı uğruna ölmek amacıyla yanıp tutuşan bir adam. Bu konuda aşırı bir saplantısı var. Dolayısıyla kitap büyük oranda bu ruhsal bunalımlı adamın ruh dünyasını ele alıyor: Onun hayatını olduğu kadar hayallerini, rüyalarını, hezeyanlarını. Ruh adam tam ona uygun bir tabir, çünkü biz okuyucular da onun ruh dünyasını okurken gerçekten bunları yaşıyor mu yoksa hezeyanlara mı kapılıyor emin olamıyoruz. Yine de hezeyanları olduğu fikri daha makul görünüyor. Selim'in karısı Ayşe ise benim hayran olduğum ama çokça da üzüldüğüm bir karakter. Kocasına her zorluğunda destek çıkıyor, hayata dönmesi için elinden geleni yapıyor ve kendini de çok iyi yetiştirmiş bir kadın. Edebiyat öğretmeni olduğu kadar edebiyat, dil ve tarih bilgisi çok iyi, tasavvufla ilgili altyapıları biliyor, kültürlü bir kadın. İdeal bir kadın modeli gibi. Fakat Selim Pusat, bu kadınla yetinmiyor. Sanki evlenmiş olmak ille de başka birilerine âşık olmayı gerektiriyormuş gibi gidiyor, kendinden çok genç ve güzel kızlara âşık oluyor (Bunu böyle ifade ettim çünkü çok sinir bozucu bir konu bence. Kitapta böyle bir konunun işlenme amacı bu olmasa bile bu tarz ilişkilerin işlenmesine gerek olmadığını düşünüyor, okumayı sevmiyorum. Neyse, en azından bu adamın aşkı neredeyse tamamen his boyutunda kalıyor.). Selim Pusat'ın âşık olduğu iki kadın var: Leyla ve Güntülü. Leyla, gerçek hayatta olmayan, Selim'in zihnindeki idealize bir kadın karakter gibiyken Güntülü, Selim'in karısı Ayşe'nin öğrencisi. İkisi de çok güzel, çok kültürlü ve tuttuğunu koparan karakterler. Bir yandan da Selim'in kaskatı asker süperegosunun ardındaki güçsüz ve zaaflı halini görmek gibi bir üstünlükleri var. Ki Selim'in etkilendiği kadınlar da böyle zaten. İşte bu kadınlar aracılığıyla kitap ilerledikçe biz de Selim'in o kırılmaz otoriter tavrının arkasındaki tutkulu aşka düşen, hayata askerlik dışında bir unsurla da yani aşkla da bağlanan Selim'i görüyoruz. Fakat tasvip de edemiyoruz, çünkü karısını aldatmış oluyor sonuçta. Bu hikâyede yanan kişiyi sadece Ayşe olarak görüyorum. Bu arada kitabın en başında romanın özeti niteliğinde bir Uygur masalı var, ilginç bir masal. Aslında Selim'in de tıpkı o hikâyedeki Yüzbaşı Burkay gibi cezalandırıldığını söyleyebiliriz, en azından hayal dünyasında Selim kendi kendini cezalandırıyor. Selim'in hayal dünyasında Yek adlı bir karakter var ki Selim'in kötü ve çirkin tarafı gibi tasarlanmış. Selim ondan nefret ediyor fakat bir yandan da Selim'in âşık olduğu kadına gittiği yollarda karşısına hep Yek çıkıyor. Yani Yek'e Selim'in kendi ilkel yanı, altbenliği diyebiliriz. Yek'i çirkin bulması da bu ilkel yanından nefret ettiğini gösteriyor. Şeref de bir diğer karakter. Selim'in kaderdaşı, fakat hapisten çıktıktan sonra intihar ediyor ve Selim'in zihninde sarsılmaz bir süperego figürüne dönüşüyor. Selim ne zaman aşkı için bir şeyler yapacak olsa zihninde belirip ona ölmeye hazır bir asker olduğunu, yegâne davasının bu olduğunu, aşk gibi bir saçmalığa düşmemesi gerektiğini söylüyor. Bir de Doktor Cezmi Oğuz adlı bir karakter kitabın bir kısmına dahil oluyor ki o da tıpkı
Peyami Safa
Peyami Safa
romanlarındaki bilgin erkek karakterler gibi. Kendi sağlam fikirlerini dile getiren, beni kafasına hep hayran bırakan karakterler bunlar:
Yalnızız
Yalnızız
'ın Samim'i gibi biraz. Kitapta aklımda en büyük soru işareti bırakan kısım Selim'in hikâyesinin sonuydu. Ayşe ve oğlu Tosun arasında geçen diyalog bana çok tuhaf ve mistik göründü. Ayşe ve Tosun'un hezeyanları olduğundan da şüphe etmedim değil. Bu anlaşılmazlıklara rağmen çok ilgi çekici, akıcı ve farklı bir kitaptı. Ayşe ve Selim arasındaki fikir tartışmalarını okumak da hoşuma gitti. Yazarın dilini de biraz
Peyami Safa
Peyami Safa
'nınkine benzettim. Nihal Atsız, Türkçü görüşleriyle bilinir. Bu kitapta bence etkisi çok net görünüyor fakat kötü anlamda değil. Orta Asya kültüründen unsurlar ve kitabın bütününe hakim olan savaşçı ruh, kitaba bir hususiyet kazandırmış. Konusuyla olmasa da işleniş tarzıyla, okuma çeşitliliği sağlayacak önemli bir kitap. Herkese tavsiye ederim. Özellike mistik olan, hayal ve gerçeğin iç içe geçtiği kitapları sevenlere.
Ruh Adam
Ruh Adam
Hüseyin Nihal Atsız
Hüseyin Nihal Atsız
Ruh Adam
Ruh AdamHüseyin Nihal Atsız · Ötüken Neşriyat · 202127k okunma
·
1 plus 1
·
141 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.