Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

208 syf.
10/10 puan verdi
·
23 günde okudu
Giovanni Ricci- Türk Beklentisi
"Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com'a aittir." Beklenti, gelecekte gerçekleşebilecek olumlu ya da öngörülen bir meseleye dair umutları temsil eder. Avrupa ve Hristiyan dünyasının Türk beklentisinin tarihteki seyri sayfalarca karalanması gereken bir konudur. Hristiyanların nazarında oluşan bir Türk Beklentisi, zaman zaman korku ve savaşlarla dolu bir kabus gibi görünürken, zaman zaman ise hoşgörü ve uyum içinde bir yaşamı resmediyordu. Tarih şeridi takip edildiği zaman Haçlı Seferleri’nin yankıları, Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişi ve düşüşü gibi bazı önemli hadiseler göz önüne geliyor. İncelemeye tabi tuttuğum bu eser de, bu hadiselerin gölgesinde Avrupa ve Hristiyan dünyasında nasıl bir Türk beklentisi olduğuna ışık tutuyor. Kıymetli okurlara, kitap değerlendirmesini sunmadan önce, kitabın yazarını tanıtmayı her zaman öncelikli olarak faydalı buluyorum. 1950 yılında doğan Giovanni Ricci, Rönesans dönemi sosyal ve kültürel tarihi ve Hristiyan Avrupa ile Türkler arasındaki ilişkiler üzerine çalışmalar yapmaktadır. Ricci, Ferrera Üniversitesi’nin Yakınçağ Tarihi kürsüsünde erken dönem Yakınçağ tarihi dersleri verdi. Tarihin tanıklığı referans alındığında, Hristiyan ve Müslümanlar arasında zaman zaman gerginlikler yaşandığı malumdur. Yazar, taraflar arasında gerginliklerin olduğu kadar, kurulan ilişkiler boyunca belirgin bir “geçirgenlik” olduğunu da vurguluyor. Yazarın bakış açısından baktığımız zaman, geçirgenlik kavramının taraflar arasında kurulan ilişkilerin bütün müesseselerinden açığa çıkan bir dışavurum olarak tanımlandığını anlıyoruz. Nitekim filmin biraz gerisinde, yani 1453’te Constantinopolis’in düşmesi ve burada Osmanlı hakimiyetinin güçlenmesi, Avrupa’da güçlü bir panik rüzgarının esmesine neden oldu. Buradan sonra Türkler, “Hristiyanlara özellikle de antipati duymaktan kaçınmayan şizmatiklere (ayrılıkçılara) ve günahkar kavgacı Roma Katoliklerine karşı ilahi bir cezanın celladı olarak göründü.” (s.16). Bu gibi ifadeler ve hatta pek çoğuyla birlikte, Hristiyan dünyası uzun yıllar boyunca pompaladıkları Türk korkusunun esiri haline gelecekti. Bu belki de ilk değildi, ancak bu zamana kadar duyulan Türk korkusunun en şiddetlisiydi. Giovanni Ricci, eserinde bu meselede bir milat olan 1453’ten sonraki süreçte Hristiyan dünyasında Türkler için duydukları korku ve nefret gibi duygularını çok yönlü olarak inceliyor. Zaten bu süreç, Avrupa nazarında Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi manada yükselişte olduğu bir döneme denk geliyor. Constantinopolis’in düşüşüyle başlayan Yeni Çağ, çağ boyunca Hristiyan dünyasının Türklerle olan münasebetlerinde karşılıklı savaş ve mücadelenin yoğunluğuna şahitlik ediyor. Ancak Ricci bu süreci, eserinde kaynakların yanıltıcı yönlerine kapılmadan, yaptığı analizleriyle Hristiyanlar ile Müslümanlar arasında bulunan ayrım çizgisinin aslında ne kadar saydam olduğunu göstermeyi de hedefliyor. Çok da uzun olmayan, ancak meselelerin ana hatlarıyla ele alındığı 23 bölümden oluşan bu eserde, bölümlerin kendi içerisinde de ayrı ayrı yoğunlukta olduğu anlaşılıyor. Bu yoğunluk, yazarın hadiseleri bütüncül bir yaklaşım ile ele alarak, zaten var olan bir algının aksi bir ispat için uğraş vermesinden de kaynaklanıyor. Bunu yaparken de değerlendirmelerine ve sorgulamalarına yer vermeyi de ihmal etmeden, hadiseleri genel bir çerçeveye oturttuğu okurlar tarafından fark edilecektir. Ricci, taraflar arasındaki ilişkileri ele alırken takındığı objektif tutumu, eserinin bütün bölümlerinde okuyucularına hissettiriyor. Aynı zamanda kullanmış olduğu tarihi verileri de olduğu gibi yerli yerine koyuyor. İlişkiler ağını ilmek ilmek işlerken, bilhassa İtalya’ya da dikkat çekiyor. Zira bu süreçte Avrupa’nın monarşi otoriteleri için İtalya başka bir mücadele cephesiydi. Bu mücadele esnasında İtalya, Türklerle olan bağlarını sıklaştırmaya eğildi. Elbette sıklaşan bağlar, Türklerin ve aynı zamanda Müslüman camianın Rönesans kavramıyla olan etkileşimi de arttı ve hatta çeşitlilik kazanmaya başladı. İtalyanlarla olan ilişkileri irdelediği esnada Ricci’nin yorumlamalarını da yoğun bir şekilde işlediği görülüyor. Nitekim bununla birlikte yazarın İtalyan şehir devletlerinin kayıtlarının takibini iyi bir şekilde yaptığı, hatta parçadan bütüne bakıldığında eserin zengin bir kaynakçadan vücuda getirdiği anlaşılıyor. Eserin ilk bölümünden son bölümüne değin her bölümünde birbirinden önemli tespit ve vurgular bulunduğunu ifade etmek mümkündür. Hatta eserin sonlarına doğru yaklaşıldığında, tersine bir üslup kullanarak, Hristiyanların Türklere yapmış olduğu çağrılar kadar, Türklerin de Hristiyanlara çağrılarda bulunduğunu ifade ediyor. Buradan sonra bakış açısını genişleterek her iki açıyı da birleştirici bir kalem kullanıyor. Yani ne inancın, ne de görülen diğer farklılıkların taraflar nazarında bir ayrışma yaratması için yeterli bir unsur olarak görülmemesi gerektiğini aktarıyor: “Akdeniz’de bölünmüş bir durumda olan bütün aktörlerin kendi dindaşlarına karşı kafirlere yönelebileceğini anlamış bulunuyoruz.” (s.170). Esasen son bölümlere doğru İtalya’yı bilhassa odak noktası olarak kullanması da Akdeniz’in her iki taraf için de aynı canlılığa ve aynı öneme sahip olmasıyla ilgili olduğunu açıkça ifade ediyor. Yazarın değerlendirmeleri de okuma boyunca yazarla tartışmamızı sağlıyor. Elbette bu da adeta zihnimizin raflarına daha yeni fikirler yerleştirirken, daha etraflı bir perspektiften bakmamıza imkan veriyor. İncelemeyi bahane ile, bu kitabın çevirisini üstlenen Serhat Pir Tosun’a teşekkürlerimi ve tebriklerimi sunuyorum. Bir teşekkür ve tebrik de eseri yayınlama ve bizlere ulaştırma yükünü omuzlayan Selenge Yayınları’na diyerek daha nicelerini diliyorum…
Türk Beklentisi
Türk BeklentisiGiovanni Ricci · Selenge Yayınları · 20232 okunma
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.