Cumhuriyetçi Roma, zenginliğin büyük bir kısmının tarımdan geldiği ve insanların pek çoğunun toprak sahibi olduğu bir tarım toplumuydu. Bununla birlikte toprağın bölüşümü eşitsizdi. Pek çok fakir köylü gelirlerini evde gerçekleştirdikleri zanaat faaliyetleriyle ya da mevsimlik ücretli emekle desteklemeden ailelerini geçindiremeyecek kadar küçük araziye sahipken, bazı patriciusların birçok çiftliği bulunuyordu. Çoğunluk bu iki ucun arasında bir yerdeydi. Bunlar ya ancak geçinmelerine yetecek büyüklükte bir aile çiftliğine sahip olan orta köylüler ya da çiftlikleri hasat zamanında ilave emeğe ihtiyaç duyan ve küçük bir artık üreten zengin köylülerden oluşuyordu. Bir kişinin bütün toplumsal varlığı, ager Romanus'un ataları tarafından kendisine bırakılan kısmının büyüklüğüne bağlıydı. İnsanın başkalarından bağımsız, kendi arazisinin ve emeğinin ürünleriyle yaşayabilmesi, özgür olmanın göstergesiydi. Bir insanın geçinmek için başkalarına bağımlı olması, yani ücretli bir emekçi, borç esiri, köle ya da dilenci olmak, bir insanınkinden daha aşağı bir konuma sahip olmak anlamına geliyordu. Bu şehir devletinin anayasasında yüceltilen bir ayrımdı: Sadece mülkiyet sahipleri askerlik yapar ve sadece hatırı sayılır bir mülkiyete sahip olanlar -hoplites olarak hizmet veren orta sınıf mensupları- hayati önem taşıyan falanksta savaşırlardı. Bu fark lılaşmış askerlik yükümlülükleri beraberinde farklılaşmış siyasi haklar getirirdi; çünkü halk meclisinde blok oylar zenginliğe göre ağırlık taşırdı. Mülkiyet sahipliği, kişisel bağımsızlık, hoplites hizmeti, değeri yüksek bir oy: Bunlar Erken Roma Cumhuriyeti'nde varlıklı bir yurttaşı tanımlayan şeylerdi. Fakat orta halli pek çok insanın geçimi -ve dolayısıyla statü ve itibarı- tehdit altındaydı. Yedekte pek az şeye sahip olduklarından, talihlerindeki bir değişikliğin -tahıllarında hastalık çıkmasının, selin, bir düşman akının, sığır hastalığının, bahar aylarında kuraklığın, kişisel hastalıkların, etraftaki bir savaşın- sonlarını getireceğinden korkarak yaşar lardı. Her şeyden çok da proleterleşmekten korkarlardı: Bu, başkaları için çalışan ve yurttaşlığı pek az şey ifade eden bir insanın düzeyine inmek anlamına gelirdi.