Gönderi

126 syf.
·
Not rated
·
Read in 4 hours
Yara almadan verilen mücadele yoktur
Okuma alışkanlığıma dair bir öz eleştiri yapacak olsam, tiyatro oyunlarına pek yer vermemekle iyi ettiğimi söylerdim. Çünkü bu metinlerin anlaşılması istenilen noktalarına odaklanmaya çalışırken anlamdan fazlasıyla koptuğumu; kendimi yalnızca kelimeleri teker teker söylemekte efor sarf eden biri gibi görüyorum. Yakalayabildiğim kısımlar benimle kalıyor ancak çoğu bölüm silinip gidiyor hafızamdan. Haliyle sıkıcı bir zamana kendimi kapatıp yine de eseri bitirmeye uğraşırken buluyorum kendimi. Romanlarıyla oldukça canlı bir mücadeleyi izlediğim Gorki'nin Ayaktakımı Arasında oyununda hissettiklerimin bundan kalır yanı yoktu. Bu yüzden incelememin yazım yöntemini değiştirerek kitabın içinde kanlı canlı el sallayan alıntıları yerinden koparıp üzerine birkaç kelam etmeyi ve bu şekilde yazımı sonlandırmayı amaçlıyorum. "Emek keyif veriyorsa yaşam da güzeldir. Ama emek zorunluluk olmuşsa yaşam da esarete döner." (sayfa:20) Sosyalist devrimlerin sonucunda halkın isteklerine ulaşması, oldubittiyle gerçekleşmez hiçbir zaman. Zorunda kalınca açlıktan ölenleri de yazmıştır tarih; bozulmuş sinirlerle kurban verenleri de. Evine iki lokma ekmek götürebilmek kadar basit bir eylem için ayakları geri geri gidenleri, eğilip kalktıkça göz pınarlarını yakan terle boğuşmak zorunda kalanları hatırlatır bu söz. O dönemler severek bir işin peşinden koşmak, soylulara has bir yol olarak çizilirdi. Taşranın ise yaşamaya çalışmaktan başka bir şansı kalmazdı. Her gün doğumunda kulağa oldukça tanıdık gelen şey, paltolarını çürütecek şiddette soğuk sabahlar olurdu çoğu zaman, düzensiz yağmurların her tarafı çamur içinde bıraktığı, dikenli çalıların çakıl taşlı yollarda ezilip toza toprağa karıştığı yolların arasında yürüyen düzinelerce işçinin ayak sesleriydi. "Ne yapsınlar onuru, vicdanı? Ne onur ne de vicdan, ayağına giydiğin çizmenin yerini tutmaz. Onurla vicdan, iktidarı ve gücü elinde bulunduranlara lazım." (sayfa:21) Ortada bir hak mücadelesi varsa şüphesiz ki sesi çıkanların karşı çıktığı bir durum söz konusudur. Hiçbir devrim, yürüyüş vb. hak arayışları sebepsizce ortaya çıkmaz. İşçi devrimlerinin tarihçesinden bu yana değinilen nokta şudur ki, ortada çalışanların emeklerini sömüren bir sistem var ve onların karnı şiştikçe işçilerin beli daha da bükülüyor. Böyle bir senaryoda haktan, onur ve vicdandan bahsetmek oldukça zor olmalı. Karakterimizin isyanı da bu sisteme karşıdır. Kendilerini yoksulluğa, esarete sürükleyen bu çarka karşı içlerinde gittikçe büyüyen bir fırtınanın dışa vurumu bu söz. Elbette her insanın sahip olması gereken erdemlerdir bunlar ancak insanın gözü bir fırtınaya doğru sabitlendiğinde kalbi ahlak yasalarını tanımaktan çok onları çiğnemeyi haklı sayar. "İnsanlara bakıyorum da hepsi daha akıllı, daha ilginç görünme çabasında... herkesten aşağı yaşasalar da, her şeyin en iyisini istiyorlar... İnatçılar! (sayfa:28) Bireysel ya da toplumsal bir saptaması yapılacak bu söze dair çok farklı yönlerde açıklamalar mevcut. Oyunun eleştirdiği konuları baz alacak olursak; ekonomik kriz sonrası sefalete uğrayan halkın üzerinde hâlâ hak iddia edebilen patronluk rejimini, bu hakların Tanrı tarafından verilmiş bir lütuf olduğuna insanları inandırma çabası; acıma duygularından ötürü toplumun ahlak katında en yükseğe varacaklarını düşünen soyluların, asıl soysuzca tutumlarını eleştiren bir tablo resmeder bu söz. İnsan ne çok iyidir ne çok kötü. İnsan, tüm duyguların eşiğinde, dengesinde; bu duyguların tümüne sahiptir. "Yaşamım korkuyla geçti. Başkasından çok yiyeceğim diye korktum hep. Ömrümce lime lime elbiselerle dolaştım. Bütün talihsiz ömrümce... Neden?(sayfa:44) Ölüm döşeğinde yaşadığı tüm zorluklara bir sebep bulmaya çalışırken onu dinlemeye tenezzül etmeyen hakir bir grup içinde, bu çabasından bile şikayet eden bir grup, olan bir kadının sözleri bunlar. Acizliğini daha çocukken tanımış ve bunun lanetiyle mühürlenmiş karakterimiz, ölmeden önce ne sayıklarsa sayıklasın yaptıklarının küçük de olsa bir boşunalık hissiyle örülü olduğunu bizlere hissettirir. Adeta, "Tüm hayatım boyunca neden doğrusu için savaşırken kendimi bitirdim, ne için kim için?" der gibidir. "Ne gerçeği, nerede gerçek?"(sayfa:80) İncelemenin başlarında söylediğimiz gibi taşra halkı yeri geldiğinde aç kalmayı, bu uğurda ölmeyi göze alacaktır. Bu senaryo tarih sahnelerinde hep yaşanmıştır. Aksi halde mücadelelerin bir kazancını göremeyeceklerdir. Hoş, aç kalmamak için çalışmamakta direnenler, sabrettikleri tüm ayların sonucunda besin yetersizliğinden ölürler. Görecekleri bir zafer kalmamıştır artık. Bu ayların geçiş sürecinde her insanın aynı tepkilerle bu duruma karşılık vermeyeceğinin bilincinde olmak gerekir. Kimileri bu sefaletten dolayı sabrını yitirmiş ve işine geri dönerek alaycı gözlerin kurbanı olmuştur. Çareyi isyan ederek, boyunduruk altına girmeyi gerekli görmekte bulanlar çıkmıştır çünkü devrim meyvelerini vermekte hâlâ diretir. Adım atmaya mecali kalmamış halkın karşısında henüz emeklemekte olan bir devrimin içi boş neticeleri görülür.
Ayaktakımı Arasında
Ayaktakımı ArasındaMaksim Gorki · İş Bankası Kültür Yayınları · 20141,998 okunma
·
81 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.