Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

144 syf.
6/10 puan verdi
Bilge Karasu ile tanıştığım kitap... Kitap ilk sayfasından itibaren sarmadı, bunu itiraf etmeliyim. Başlamışken bitireyim bari gibi bir düşüncem olmasaydı belki de yarım bırakabilirdim. Ama yine itiraf etmeliyim ki başından beri ‘’bitsin artık!’’ dediğim bu kitabın son bölümünü(Dutlar’ı) okurken bitirmek, elimden bırakmak istemedim. Kitap üç bölümden oluşuyor: Ada, Tepe ve Dutlar. Ada normal uzunlukta, Tepe bir hayli uzun, Dutlar ise kısa bir bölüm. Ada’da inanç baskısından bir adaya kaçan Andronikos’un yaşadıkları ve düşündükleri, Tepe’de daha çok İoakim’in yaşadıkları ve düşünceleri Dutlar’da ise Ada ve Tepe’den çok başka bir öykü yer alıyor. Kitapta kullanılan üslup çok farklı. Bazı yerlerde cümleler oldukça uzun, bazı yerlerde bu uzun cümlelerin sonu yok, cümle tamamlanıp nokta konulmadan başka bir paragrafa geçiliyor ve anlatım oradan devam ediyor. Şiirsel bir üslup var. Kitap boyunca anlatımda kendi kendine konuşmalar hakim. Ve spoiler içeren kısma geçmeden önce kitabın nasıl okunması gerektiği ile ilgili ekşi sözlükteki şu gönderiyi paylaşmak istiyorum -ki bence yazan kişi çok haklı-: okuma için küçük bir tavsiye: dik sayılacak bir tepeye çıkar gibi, yavaş yavaş. (eksisozluk.com/entry/36189273
S L
S L
) ***** Dikkat! Kitapla ilgili keyif kaçıran ayrıntılı bilgi içerir. ***** Kitabın Ada ve Tepe bölümlerinde ismi geçen Andronikos’a kitabın asıl kahramanı diyebiliriz. Bu iki bölümde geçen olaylar Roma İmparatorluğu’nda geçmektedir. Andronikos değişen inançların baskısından kaçarak bir adaya gelir ve burada yeniden bir hayata başlamaya karar verir. Ada’yı keşfederken manastırda okuduğu keşiş hikayeleri ona yol gösterir. Adaya gelişi, suyu buluşu, yapmak istedikleri anlatılır bu bölümde. Andronikosun düşünceleri yoğun bir biçimde ele alınır,anlatım hikaye anlatımına daha yakın olduğu için bu bölüm kolaylıkla biter. Andronikos’un değişen inançlara baş kaldırmasını, insanlara bu yeni inançları hemen kabul etmeleri ve itiraz etmemeleri konusunda baskı yapılmasına itiraz etmesini ve en önemlisi kendini ve inançlarını sorgulamak için kaçmasını, şahsen, taktir ettim. Tepe bölümünde Andronikos’un kaçtıktan iki ay sonra manastıra döndüğünü, işkence içinde geçen yedi günlük bir çilenin sonunda, sekizinci günde, öldüğünü öğreniyoruz (eğer yanlış anlamadıysam). İoakim’e ise bu süreçte onun başında durma görevi veriliyor ama onunla konuşması tamamen yasak. Tepe bölümünde daha çok Andronikos’a manastırda yapılanlar ve gözcülük görevi boyunca İoakim’in yaşadıkları ve düşünceleri anlatılıyor. Tepe bölümünde dikkatimi çeken ve hala anlayamadığım bir yer: Tilkicik. Aklımda kaldığı kadarıyla manastırın sütununda bağlı olan ve herkesin bakıp ilgilendiği, sevdiği tilkiciği İoakim öldürüyor. Bazı yerlerde İoakim’in bu olay karşısındaki hislerine yer veriliyor. Dutlar bölümüne gelirsek; benim en sevdiğim bölümdü. Bana kalırsa kitabın ilk iki bölümüyle bağlantısı yoktu ama benim dikkatimi çekmeyen bir noktada bir bağlantı, bir ilişki bulunabilir, neden olmasın. Bu bölümde bir kişinin (belki de bir çocuk) iki kez yaprak açan dut ağacına şaşkınlığı ve dut ağacındaki tırtıllarla ilgili düşüncelerine yer veriliyor. Bazı yerlerde bu düşünceler bölümün anlattığı dönemin sosyal olaylarıyla ilişkilendiriliyor. Bilge Karasu ile tanışmak için yanlış kitabı seçtiğimi düşünüyorum çünkü beni oldukça zorladı bu kitap. Yine de sevmek için diğer kitaplarını okumak, şans vermek gerekir.
Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
Uzun Sürmüş Bir Günün AkşamıBilge Karasu · Metis Yayınları · 20191,588 okunma
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.