Gönderi

376 syf.
10/10 puan verdi
Dostoyevski hiçbir zaman soylu sınıfın bir yazarı olmamıştır. Öyle lanse edilmiş ve bilinmiştir ama öyle olmamıştır. O köylüleri, insanları anlamaya çalışmış ve birey üzerine odaklanmış. Kitaplarını okuduğunuzda her türden insanın olduğunu görürsünüz. Bu kitabın bir yerinde hayatı sorgularken hapishaneye düştüğüne şükrettiğini bile görüyoruz Dostoyevski’nin. Son kitabında serseri, dindar ve ateist tiplerini başkaraktere koyarak bile çatışmaya mal ettiğini biliyoruz. Bu hapishanede de her türden insanın arkadaşı olmak istese de soylu sınıfına ait olduğundan dışlanmıştır. Sonradan anlayacağı üzere de asla köylülere yakın bir konum alamamış ve onların hep düşmanı olmuştur. Karakteri neticesinde değil üstünden taşıdığı sıfat neticesinde. Suçlular hakkında garip düşünceleri bu kitapta anlatmaya başlamıştır ve sonradan diğer kitaplarda da görmüşüzdür. Sopa cezası, prangalar ve hapis… Prangayı kaçmayı engellemek için değil de bir damga olarak yapıştırdıklarını söylemiştir. Bu kaçmaya engel değildir, isteyen ondan kurtulur (ki sonlara doğru kaçmaya çalışan iki adam görürüz) , sadece bir işarettir. Kahredici bir işaret, insanı aşağılayan bir işaret. Evet, bu adam, bir mahkûmdur, saygıyı hak etmez ve suç işlemiştir. Günümüzde artık kabul edilse de insanı dövmenin onu avutmak yerine daha çok sinir ettiğini Dostoyevski o zamanda görmüştür. Suçlu şöyle düşünür der Dostoyevski; evet hapishanede yaptığım günahın bedelini ödedim, tanrı karşısından artık masumum, pür pak oldum, suça devam. Yapılmak istenen şey bu adamı ıslah etmek mi idi yoksa cezalandırmak mı? “Merhametinizle ezin onu derken ” son kitabında suçluların cezalandırılmaya değil ıslah edilmeye ihtiyacı olduğunun üstüne basmıştır. Onlar akıllarını doru yönlendirememiştir. Sopa atmak işe yaramayacaktır. “Belki de bazı kimseler mahpusların cani, kötü insanlar olduklarını söyleyecekler: Peki, Tanrı’nın gazabına uğramış bir kulun cezasını bir de bizim mi arttırmamız lazım” diyerek suçluya merhametin altına çizmiştir. Bunun etkisi ne olacaktır diye sorarsınız belki. Minnet altına giren suçlu merhametin karşılığını vermek isteyecektir ve böylece uslanacak hatta iyilik ederek girdiği minnetten çıkmak isteyecektir. Hapishaneye neden ölüler evi demiştir yazar? Burada hayatlarını mahvetmiş insanlar vardı! Zorunlu bir yaşam ama gene de yaşam! Belli sınıflara ayrılmış ve birbirlerini seçmiş insanlar. Birbirileriyle yaşamaktan başka seçimleri yok. Dostoyevski bu kalabalığın ve seçilmiş sınıflar arasında yerini bulamıyor ve yalnız kalıyordu. Şu duyguyu yaşadınız mı baylar? Bir sabah kalktığınızda kalkmanın anlamsızlığını ve sonraki günlerin aynı olacağı saçmalığı. O uykulu gözler de beynimiz bir anlığına durur; evet gene aynı gün ve bu aynı gün 10 yıl daha devam edecek. Bu hapishanede Dostoyevski’nin öğrendiği iki güzel kavram bu sabrından geliyordu; Umut ve Alışkanlık!
Ölüler Evinden Anılar
Ölüler Evinden AnılarFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201914.7k okunma
·
44 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.