Gönderi

Çok üzücü :c Şiirin tamamını okumanızı tavsiye ediyorum
Adı Güher'di* Kim olduğum önemli değil, İçinizden biriyim. Sizlere Güher’in, Solan bir menekşenin hikayesini anlatacağım… Parmakları ince inceydi Güher’in, Bir o kadar da narin ve beyaz. O’nu ilk gördüğümde, Yeşil gözlerini sevmiştim… Annem istemeye gittiği gece, Evin içinde kilometrelerce yürümüştüm. Geldiğinde gülüyordu, “Elleri ne kadar güzel” dedi. “Sadece elleri mi” diye gülümsedim. “Hadi gözün aydın” dedi bana sarıldı, Birbirimizi tebrik ettik… Sonrası malum, Yüzükten sonra fotoğraf çektirmeye gittik. Üzerinde aldığım ,bakışları kadar yeşil takım vardı, Çok sevmişti. “Elbise senin, gözlerin benim olsun” dedim, Tebessüm etti… Vesikalıkla beraber boydan çektirdik, Fotoğrafçının “yaklaşın” komutuyla, Yüz yüze poz verdik. Utandık ve ürperdik ilk defa, Mutlu olmuştuk… Bu resmi çok severdi, Başucumuzdaydı hep. Düğündekiler “iyi çıkmamış” derdi, Oysa kiralık gelinliği hiç sevmemişti. Buruk olduğunu biliyordum, Sevgisinin hatırına hep susmuştu. Aslında parasızlıktan değil, Anlayışsızlığımdandı. O anın değerini bilememiştim, Belki de evliliğimizin ilk hatası buydu… Yıllar ilkten çabuk geçti, Tabii ki O’nun sevgisiyle. Hep özveride bulundu, Bense sürekli istedim. Hatalarımın sonu gelmedi, Hayatımı hepten dağıttım. Önce bileziklerini sattım, Sonraları da nişan yüzüğünü. Söz vermiştim “geri alacağım” diye, Sözümü hiç tutamadım… Evlilik tılsımı bozulmuştu, Geri almanın bile artık değeri yoktu. “Önemli değil”, “feda olsun” diyerek, Her istediğimde uzattı. Takılardan değerliydim gözünde, Fakat layık olamadım. Alyansla birlikte, Sevgimizi de sattığımın farkında değildim… Zamanla tutkular soğudu, ilgiler azaldı, Yapılacak özveri kalmamıştı. Taşlaşan hayatımda, Sevginin yeşermesi imkânsızdı. Sabır gerekiyordu, bundan sonraki, Kırıp dökmelerime, aldırmazlıklarıma… Yanlışlarım büyüdü gitgide, Sonra da sataşmalar başladı. Bağırdıkça sustu, Saydım döktüm, boynunu büktü… Bir gece geç gelmiştim, Sarhoş, yorgun ve sinirli. Kapının geç açıldığını bahane ederek, Yüzüne tokat attım. Hiçbir şey bu kadar yıkmamıştı O’nu Yine de ses çıkarmadı, oturup içli içli ağladı… Tokattan ziyade, değersizleştiğini görmek, Daha çok yaralamıştı. Öfkemi beni bu hale koyanlara değil, O’na döküyordum. Acıdan ziyade, biten sevgimize ağladı o gece, Tükenen bize… Küçücük parmakları, Yeşil gözlerinden akanları silmedi. Öylece saatler boyu hıçkırdı, Bense hala pişman olmasını bekliyordum, Densizliğim aklıma bile gelmiyordu… Ahhh…o gece dönüm noktasıydı aslında, Hassas kalbinin derinliklerindeki, Yüce sevgiyi biliyordum, fakat yapamadım… Göz yaşlarını silebilsem, Saçını okşasaydım azıcık. Bağışlayacağından emindim, Bunu bile beceremedim, yapamadım. Her şeyin bittiğini sonradan anlamıştım, O artık gonca bir menekşe değildi. Solmaya yüz tutmuştu… O günden sonra hiç gülmedi, Yemedi içmedi paylaşmadı. Kimseyle barışmadı, Yaşamayı sevmedi. Bense kabalıklarıma devam ettim. Bitip tükenmeyen gururumla, Hep kendimi haklı gördüm… Bir gün eve geldiğimde, o narin bedeni, Susuz kalan çiçek gibi yatakta solmuş gördüm. Kalkmaya çalıştı, kalkamadı, Mahcup bir halde; “Biraz halsizim geçer” dedi. Dil ucuyla; “rahatsız olma” dedim… İnce ruhluydu ve kibardı. Eve geldiğimde hep ayakta karşılardı, O haliyle bile üzmek istemiyor, Benim yerime O utanıyordu… Çoktandır ilk kez elini tuttum, Soluk ve zayıf parmaklarında, Hala elif zarafeti vardı. Başını eğerek fısıldadı; “Parmaklarım çok inceldi, Yüzüğüm olsaydı düşerdi” dedi. Sonra da “beni hala seviyor musun” diye sordu. İğne sokulmuş gibi irkildim, Konuşmama fırsat vermeden; “Gelinliğim kiralık olmasaydı keşke” Sonra da; “Evlenirsen bunları unutma” diyerek sustu, Bir yerlere gidecek gibiydi sanki… Eridim bittim kahroldum o an, Bir ömürlük çilesini ve içindeki özlemlerini, Birkaç sözcükle özetlemişti. Ne diyeceğimi bilemedim, Boğazıma bir şeyler düğümlendi. Çaresizce kıvrandım, Gözyaşlarımı içime akıttım. Ahh…geçen yılları bir geri getirebilseydim, Diye yumruğumu ısırdım ısırdım… Hayatımızın kalan kısmını, Anlatmaya gerek var mı? Kaçınılmaz sonu anlamışsınızdır sanırım, Kaçınılmaz felaketi… O’nu çok sevmiştim, Adam gibi sevgime layık olamadım. Artık yok, terk edeli yıllar oldu. Yağmurlu bir Cuma sabahı, Ebediyen ayrıldık… Kaprislerimi, öfkemi, vicdanıma haykırıyor, Her gün günahlarımla hesaplaşıyorum. Fakat nafile, geçmiş geri gelmiyor… O’nu görmeye ara sıra gidiyorum, Uzakta değil, karşıdaki servi ağacının altında. Üzerindeki menekşeler solmasın diye suluyorum, Hem suluyor hem ağlıyorum. Elif parmaklı yeşil gözlüm, Seni çok özlüyorum çok… Satırları okurken, çok kızdığınızı biliyorum. Lakin bazılarınız, hala benim gibi değil mi? Geç olmadan, sevdiğinizin kıymetini bilin dostlarım, Sevginizi esirgemeyin O’ndan, incitmeyin ne olur. Film geriye sarmıyor, Başka Güher’ler solmasın artık… * Not: Bu hikaye tanıdığım iki öğretmenin gerçek hayat hikayesidir. Kendi hayatım değildir. Paylaşımcılar lütfen bana gücenmesinler.
Sayfa 81
·
2 plus 1
·
449 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.