Gönderi

80 syf.
·
Not rated
·
Liked
Satranç; Stefan Zweig'ın kendini şah-mat olduğunu hissettiği bir dönemde kaleme almış ve ölmeden önce tamamlamış olduğu bir veda kitabıdır. Kendisiyle ve dünyayla son bir defa satranç masasına oturan Zweig içinde bulunduğu buhrana karşı verdiği psikolojik savaşı kaybedip Nazilerin baskılarına daha fazla dayanamayıp 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'nun Petropolis kentindeki evinde aşırı doz Veronal alarak eşi Lotte ile birlikte hayata veda etmiştir. Avusturyalı Yahudi bir yazar olan Stefan Zweig, Nazi rejiminin kurbanları arasında yer aldı. Vatandaşlığı elinden alınıp sürgün edildi, barış yanlısı tüm eserleri Naziler tarafından dönemin birçok eseri gibi yakılarak yok edildi. Satranç'ı da son sürgün yeri olan Brezilya'da kaleme aldı. Hikaye New York'tan Buenos Aires'e gitmekte olanc bir gemide geçiyor. Mirko Czentovic adındaki bir satranç şampiyonu ile Dr. B. adındaki Avusturyalı eski bir avukatın satranç düellosunu anlatan bu eserin anlatmış olduğu hikaye aslında dağın görünen kısmıdır. Zweig, psikanalizin babası ve kendisinin dostu olan Sigmund Freud'un etkisinde kalarak kendisi de karakterlerinin tinsel karşıtlıklarını mükemmel bir şekilde eserine ilmek ilmek işlemiş, okurlarına da muhteşem bir zihinsel yolculuk imkanı tanımıştır. Satranç, psikolojik mesajlarla dolu bir eserdir. Zulme ve diktatörlüğe karşı verdiği omurgalı, şahsiyetli duruşuyla muhteşem bir eser olsa da öte yandan İslâmiyet'e ve Hz.Muhammet'e karşı da ciddi bir saygısızlık yapılmıştır. Edebi yönüyle ele alındığında başarılı bir yapıt olabilir fakat insanların kutsalının, hümanist ve barışçıl bir yazar tarafından böyle aşağılanmasını yazarın kendi karakteriyle çelişkili buluyor ve kınıyorum. Kitabın karakterlerini inceleyecek olursak; son derece entelektüel, hümanist, aydınlanmış bir zihne ve derin bir ruha sahip, ince fikirli karakterimiz olan Dr. B. aslında Zweig'ın kendisinden başkası değildir. Nobran, bencil, otoriter ve tepeden bakan yapısıyla Mirko Czentovic ise bir bakıma Hitler'in vücut bulmuş hâlidir. Czentovic; Yugoslav bir gemici olan babasının ölümünden sonra ona acıyarak yanına alan bir papazın eğitmeye çalıştığı, görünürde geri zekalı denilebilecek bir satranç dahisiydi. Bu yeteneği onun cahil egosunu tüm hücrelerine kadar şişiriyordu. Satrancı hayatının merkezine yerleştirmiş, bu yerleşkeden sadece parayı ve şöhreti ummuş, totaliter zihne sahip bir kara cahilden başka bir şey değildir aslında. Dr. B. ise elindeki önemli evraklar yüzünden Gestapo tarafından bir otel odasında yalnızlığa ve hiçliğe terk edilen, belirli aralıklarla sorguya çekilen bir avukattır. Siyasi bir geçmişe sahip olan bu karakter bu otelde sadece sorgu esnasında odasından çıkarılmaktaydı. Yine bir sorgu için odasından çıkarıldığında bir askerin paltosunun cebinden çaldığı satranç taktikleri kitabı sayesinde ezbere dayalı rasyonel bir oyun sistemi geliştirmiştir. "Hiçbir şey yapmadılar bizi tamamen bir hiçliğe mahkum ettiler. Çünkü bildiğiniz gibi dünyada hiçbir şey insan üzerinde hiçlikten daha fazla baskı yapamaz." "Yapacak, duyacak, görecek, hiçbir şey yoktu; hiçlik her zaman her yerdeydi, tamamen ölçüsüz ve zamansız bir boşluktaydı." Kitaptan yaptığımız bu alıntılarda Nazilerin II. Dünya Savaşı esnasında insanın bedeninden daha çok ruhuna yapılan işkenceden izler görüyoruz. Buradaki hiçliği nihilizm ile eş anlamda görebiliriz. Hiçlik ya da nihilizm veya yokçuluk; 19. yy ortalarında Rusya'da, özellikle genç entelektüel kesim arasında taraftar bularak yükselen ve bu nedenle kendine büyük felsefi akımlar arasında yer edinen bir felsefi yaklaşımdır. Zweig, Dr. B. karakteri aracılığıyla dönemin Hitlerinin insanlığa nasıl bir işkence çektirdiğini, nihilistlerin insan ruhuna yaptığı saldırıları okurlarına sadece okutmamış adeta yaşatmıştır. Zweig, bu eserinde siyah beyaz taşların mücadelesi ile aslında iyi ile kötünün mücadelesini anlatmaktadır. Hitler'in Almanya'sını anlatan bu kitap nazilerin Avrupa'ya nasıl kan kusturduğunu, kişiler üzerindeki bıraktığı ruhsal yıkımları zihninizin, psikolojinizin içine sızarak kısa ve öz bir biçimde tüm akıcılığıyla anlatmıştır. Kitabı güçlü kılan anlatılan hikaye değil içerisindeki aforizmalardır. Zweig, Czentovic ile Nazileri, Dr. B. ile kendini özdeşleştirdiği gibi MacConnor karakteri ile de paranın açamayacağı kapının olmadığı, kapitalizmin yapamayacağı hiçbir şeyin olamayacağını MacConnor üzerinden vurgulamıştır. Buraya kadarki incelemem de şahsım adına bir sorun bulunmamaktadır. Fakat Zweig, "Aslında satranç da bir bilimdi, bir sanattı, Hz.Muhammed'in gökyüzü ile yeryüzü arasındaki boşlukta bulunan tabutu gibi, bu kategoriler arasında boşlukta dolanmaktaydı, karşıtlıklardan oluşma bütün çiftlerin bir defaya özgü birleşmesiydi." altıntısında Peygamber Efendimiz(s.a.v.) ve İslamiyet hakkında Yahudilerin uydurduğu çirkin bir efsaneye dikkat çekerek tasvirde bulunmuştur. "Muhammed'in Hikayesi" adlı bu efsanede Yahudiler Hz.Muhammed'i bir peygamber olarak görmüyorlar hatta Hz. Muhammed'i kendilerinin yönlendirmesi doğrultusunda Kur'an-ı Kerim'i yazdıklarına inanıyorlar ve Peygamber Efendimiz(sav)'i ciddi manada çirkince aşağılıyorlar. Efsaneye göre Hz Muhammed'e kubbeli bir mezar odası yapılmış ve tabutta çekim kuvvetinden yükselerek kubbeye yapışık vaziyette sabit kalmıştır. Zweig'ın bu alıntısında bahsedilen karşıtlıklardan kastı da Mirko Czentovic ile Dr. B. yani kendisi ve Hitler arasındaki karşıtlıkları vurgulamıştır.
Satranç
SatrançStefan Zweig · Dokuz Yayınları · 2021237.4k okunma
·
117 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.