Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Mirac
Hakk'ın, şanlı elçisine büyük bir hüzün gelmişti, Onun, bütün semaları gezeceği gün gelmişti. Akılların ermediği binbir lutuf, binbir nimet Görülecek kutlu gece ermiş idi en nihayet. Ağırlamak üzre onu, o sevgili Peygamber'i, Yere, göğe emir gitti, ne yapılsa vardı yeri. Toprakla su âleminde, hüküm süren kanunlara, "Çalışmayı kesin" diye buyurmuştu Hak, o sıra. Zaman, mekân, hazer, sefer... Silindiler bütün bu renk, Verilmişti âlemlere başka düzen, başka ahenk. Efendimiz, Hatîm'deyken Cibril, ona geldi, yetti, "Seni..." dedi, "Ey Muhammed yüce Rabb'in davet etti!" Zemzem ile içi yunup iman, hikmet dolduruldu, Peygamber'in kalbi o dem billurlardan farksız oldu. Semaviler âleminde gezenleri nakle memur, Ziyalardan hızlı olan burak dahi etti zuhur. Bindi ona Efendimiz, mekânları aşıyordu. Binitinin her adımı ufuklardan taşıyordu! Kuds'e hemen varmışlardı, girdi Aksa Mâbedi'ne, İki rekât namaz kıldı, uydu Hakk'ın davetine, Cebrail'in sunduğu bir bardak sütü içti, sonra, Yerleşmişti Efendimiz ilâhî bir asansöre! Kadri yüce davetliye melek Cebrail'di rehber, Bir an bile geçmemişti ilk semaya yükseldiler. Cibrîl, orda seslenince, "Kim o?" dendi içeriden, "Muhammed'dir yanımdaki, açın" dedi, "Cibrîl'im ben!" "Gönderilmiş midir" dendi, "Ahir zaman Peygamber'i?" Cibrîl, buna, "Evet!" dedi, alındılar tez, içeri. Peygamber'e, iltifatla şöyle dedi orda bir zat, "Hoş geldin ey salih elçi, hoş geldin ey salih evlat!" Efendimiz, sordu onu, Cebrail de, "Adem!" dedi, Biraz sonra çıktıkları ikinci kat sema idi. Karşıladı orda Yusuf; üçüncüde İsa vardı, Dörtte İdris, beşte Harun, altıncıda Musa vardı. "Safa geldin salih kardeş, salih elçi!" demişlerdi, Efendimiz, en sonunda yedinci kat göğe erdi. İbrahim, tez karşılayıp yüce, şanlı Muhammed'i, "Hoş geldin ey salih elçi, hoş geldin ey oğul" dedi. Eriştiler bir yere, ki orda kudret kaleminin, Seslerini işittiler; yoktu artık, sema, zemin! Kibriyadan tutunduğu perdesini kaldırarak, "Yaklaş bana gel sevgilim!" buyurmuştu Cenâb-ı Hak. Cebrail'e, "Sen, dur!" dendi, çağlıyordu bin türlü nur! Muhammed'in her zerresi oldu sanki akıl, şuur! Her zerreden ses gelirdi, çağlardı bu kutsal nida! Zaman, mekân... Silindi hep, buluştular kulla, Hudâ! Yüce Allah, elçisini eylemişti böyle iʻzaz, Buluşmada farz kılındı günde elli vakit namaz. Dönüyorken, Musa, ona sordu, Hakk'ın buyruğunu, "Aman!" dedi, "Ümmetine ağır gelir, indirt bunu!" Döndü, nazlı elçi Hakk'a, on vakiti indirildi. Peygamberin bu yoldaki endişesi dindirildi. Her dönüşte bu vakitler onar onar düşüyordu, Inmiş idi on vakite, bizim için bu da, zordu. İndi sonra beş vakite, Musa dedi, "Bu da çoktur." Efendimiz, "Hayır..." dedi, "Dönmem artık yüzüm yoktur." "Yâ Muhammed..." denildi, "Bu, hükmümüzü sanma bozar, Farizalar beş olsa da, elli farzlık sevabı var!" Bundan sonra Resûlullah, gezdi bütün cennetleri, Gösterildi kendisine Hakk'ın binbir nimetleri. Yüce şanlı Peygamber'in seyri böyle tamam oldu, Semalardan Kuds'e inip elçilere imam oldu. Efendimiz sabahleyin, mi'racını haber verdi, Cahil, kıskanç, müşriklerin ayakları suya erdi. Müşriklerin içlerinde, Kuds'ü iyi bilen vardı, Peygamber'den, Kuds'e ait birçok şeyler sormuşlardı. Bundan önce Kudüs'e o bir kez bile gitmemişken, Karşısına getirildi, dikildi o şehir hemen! Bakıp ona cevapladı soruları birer birer, Fakat sağır olanların kulağına söz mü girer? Peygamber'in mi'racını Ebû Bekr'e duyurdular, "Bunları o söylüyorsa, inanırım!" buyurdular.
·
376 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.