Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bir Bayram Günü
Günün henüz ağarmaya başladığı saatlerde çayır çimen kırağıya yenik düşerdi. Güne normalden biraz daha erken başlayan köylü kadınlar telaşla ahırlara giderken, içeriden sabırsız inek sesleri gelirdi. Belki yavrusuna kavuşma heyecanı, belki özgürlüğe kavuşma ümidiydi o sesleniş. Kıyafetlerini dâhi bazen eşlerinin, bazen evi çekip çeviren kızlarının hazırladığı erkeklere abdest almak kalırdı bir tek. Evin küçük erkek çocuğu da uyanırdı heyecanla, geceden beri bilmem kaç kez bayram namazını canlandırmış kafasında. Ya herkes elleri bağlı dururken kendisi rükûya giderse korkusu. Sarıkamış'ın suyu da havası kadar soğuk ve serttir ama bir kendine getirir ki insanı sormayın. Abdest alanlar bir güzel atardı uykunun mahmurluğunu üzerinden. Baba yanına alır çocuğu camii yoluna düşerdi. Mahalledeki hemen bütün evlerin yolu bir ana caddeye çıkar. Elinde ucuza alınmış sigarası ve aklar düşmüş saçlarıyla amcası çıkar çocuğun yoldan. Beraber yürürlerdi. Hatırlamazdı ne konuştuklarını ama konuşurlardı işte. Biri yeni yapılmış ve uzun, diğeri 1950'li yıllarda yapılmış ve kısa, iki minareli, siyah, sürmeli bahçe kapılı Camiiye ilk adımlarını atarlarken duymaya başlarlardı imamın vaaz sesini. Geç gelenlerin saflarda yer bulması zordu. Sadece bayram ve kandil günlerinde dolardı zaten Camii. (Kandillerde şeker dağıtılır umuduyla gelirdi bir çok kişi Camiiye.) Vaazın konusu küslükler, akrabalık bağları, mü'min kardeşinin iyiliğini istemek olurdu genelde. Bizim oralarda âdettir, akrabaların çoğu küs veya kavgalı olur. Hacı İbrahim'in çocukları dağılmış bir kere. Sebepler fındık kabuğunu doldurmaz şeylerdi. Yine de kimse dinlemezdi İmam Efendiyi. Bayramlar bizim oralara çok az barış getirirdi. Çünkü gururları her şeyin önündeydi köylünün. Gururlu insanlardı, öyle derlerdi. Namaz vakti gelirdi sonra. İmam hatırlatırdı namazın nasıl kılınacağını, unutanlar vardır diye. Köyün güzel sesli dedesi yine o güzel sesiyle namaza davet ederdi cemaati. Çocuğa müezzinliği öğreten dedeydi o. Niyetler edilir ve imamın ilk "Allahuekber"i ile başlardı namaza cemaat. Subhanekeden sonra tekbirlerde hata yapmayan çocuk, zammı Surenin bildiği bir sure olmasını umut ederdi. Rükû, secde, ikinci rekat, tekbirler, bir anlık refleksle ilk tekbirde rükûya gidenler, bastırılmış gülüşler, rükû, secde, tahiyyat, salli barik, rabbena duaları ve selam. Güzel sesli dede başlatırdı teşrik tekbirlerini, cemaat katılırdı. Çocuk acaba sesini herkes duyuyor mu diye düşünüp kısık sesle eşlik ederdi. İmam hutbeye çıkar, elindeki kağıttan bir şeyler okur, teşrik tekbirleri, dualar, teşrik tekbirleri, imam hutbeden iner, dualar edilir, en son El Fatiha! Küçük bir kalabalık olurdu namazdan sonra camiinin ortasında. Büyükler, küçükler, çocuklar bayramlaşırdı. Küs olduğu birilerini o kalabalıkta görenler hızla terk ederdi camiyi. Şimdi toplu halde, peş peşe onlarca kişi mezarlık yoluna dizilirdi tespih taneleri gibi. Bizim köyde âdettir, bayram namazından sonra kısa bir mezarlık ziyareti yapılır. Babası, amcası veya Ankara'dan gelmiş amcaları ile yürürdü çocuk. Mezar başlarında birbirine denk gelenler hemen orada bayramlaşırdı. Fatihalar okunur, derin bir sessizlik... Çocuk kendi adını taşıyan mezar taşıyla bakışır eve dönmeden hemen önce. Sonra yine yürürlerdi, amca aç karnına bilmem kaçıncı sigarasını yakarken... Anneler inekleri çoktan sağmış, sürüye katıp geri dönmüş, ahırı temizlemiş, içeride kalan yavru danaların samanını suyunu vermiş. Bayram günlerinde danalara genellikle saman verilirdi. Ot zahmetli işti. Sürekli üst baş değiştirilmezdi ya o gün. Bütün bu işleri bitiren anne bir de hızlıca kahvaltı hazırlardı. Annelerin ibadetleri de aileleri için verdikleri emekti. Yapılmışsa eğer çocuğun en sevdiği bisküvili tatlı, kahvaltıda onu yerdi bir bardak taze demlenmiş çayla. Sonra köyün çocukları akın akın başlardı kapı kapı dolaşıp şeker toplamaya. Ellerinde toplayacakları şekerleri koymak için bir poşet ve ağızlarında bir dal sigara. Bakmayın bir dal dediğime, ceplerde paketi olurdu el kadar çocukların. Garip gelecek belki ama bu da bir gelenekti işte bizim köyde ya da bizim coğrafyada. Bayramda çocuklar delicesine sigara içerdi göstere göstere. Çoğu aile ses etmezdi bu duruma, çocuğun ailesi onlardan değildi. Bizim çocuk da iki defa yeltendi de birinde abisine yakalandı, birisinde de kaşını yaktı sigarasını tutuşturmak isterken. Şeker toplama işinde acele etmek lazımdı çünkü vakit biraz öğleni bulmasın, sinirli teyzeler "bayram bitti, şeker kalmadı" diyerek eli boş gönderirdi çocukları kapıdan. Oysa arkadaşlarına karşı "kim daha fazla şeker topladı" yarışını kazanmaları gerekiyordu. Mesai erken başlardı işte... Gelen çocuklar arasında amca ve dayı çocukları, yeğenler, komşu kızları olurdu. Onlara "özel şeker"den verilir, kolonya tutulurdu. Oh! Ortamın havalı çocukları o an onlar olurdu. Merak etmeyin, bizim çocuğa da öyle davranırdı akrabaları... Efendim çocuklar bitse gençler var daha. Onlar da ayrı gruplar halinde dolaşır, her evin bayramını kutlardı. Gidilecek her evin önem sırası olurdu. Mesela yıl içerisinde evden biri kaybedilmişse, ilk bayramları diyerek önce o eve gidilirdi. Yazılı olmayan kurallardı bunlar, yazılı olanlardan daha etkili olan... Eh gençlere de akraba kıyağı yapılırdı tabii. Baklavalar, tatlılar, yeni demlenmiş çaylar... Allah ne verdiyse... Herkese bayram bayram da anneler çalışmaya hep devam ederlerdi. Yemek, bulaşık, çocuklara şeker ikramı, misafirler... Ah anneler... Bizim çocuk da bir elin beş parmağını geçmez bir kaç arkadaşı ile dolaşırdı kapı kapı. Şeker kıyaslamayı sevmezdi zaten. Çayırındaki çimenlerin ezilmesinden hiç haz etmeyen köyün sinirli amcasının evine inatla gitmeyi de severdi. Çocuk aklı işte, maksat aksiyon ve eğlence olsundu. Bir sırası vardı kafasında öncelikli gidilecek evlerin. Amcası-amcası-amcası-arkadaşının evi-dayısı-dayısı-dayısı-amcası-amcası-teyzesi. En son gidilen amca evinde biraz fazla oturur, sohbetini sevdiği kuzenleri ile gevezelik eder, yeni yeni boy vermeye başlayan fidanların dibinde, üzerine minder döşenmiş kırmızı sandalyede oturup, kuzeninin yaptığı tatlılardan muhakkak yerdi. Bir kaç akraba evi uzak olduğu için (ya da diğerleri gibi iç içe olmadığı için) onlara daha sonra annesi ile veya ailecek giderlerdi. İkindi vakti bayram sırası annelere gelirdi. Neydi onların bayramı? Annelerinin kabrini ziyaret etmekti tabii ki. Çocuk alırdı anneannesinden hatıra Kur'an-ı Kerim'i kolları arasına, annesi yanında daha sabah ziyaret ettiği mezarlığı bir kez daha ziyaret ederdi. Bir çok ayetini okuya okuya ezberlediği Yasin-i Şerif'i okurdu. Anlamazdı o zamanlar ya da hissetmezdi annesinin neden ağladığını... Annelerden uzak geçirilen her bayramın bir tarafının hüzün olduğunu ancak yıllar sonra anladı çocuk... Dönüş yolunda bazen bahçesini çok sevdikleri akraba evini ziyaret ederlerdi. Bu evi insan nasıl terk eder diye defalarca sorardı çocuk. Anlamazdı insanların ata, dede, baba topraklarını nasıl terk ettiklerini. Gurbet henüz Türkçe mi Kürtçe mi olduğuna karar veremediği basit bir kelimeydi. Hayat şartlarını anlamazdı o zamanlar... İkindi güneşi yaktıkça etraf derin bir sessizliğe bürünürdü. Tavuklar buldukları gölgelere kaçar, köyün hemen yanı başında insanların el birliği ile kirlettiği nehrin ikiye böldüğü çayırdaki köpekler dillerini çıkarıp etrafı kolaçan ederlerdi. Demir kapı sesleri, yerde sürünen kara lastik sesleri, serine kaçan sineklerin kanat sesleri, uzaklarda kişneyen atların sesleri ve hemen sonra inek sürüsünün (naxır) köye giriş sesi... Akşam olur, inekler sürüden gelir, ahırdaki yerlerini alırdı. Sağma işi annelere aitti ama bu kez yalnız değillerdi. Evden birileri muhakkak ahırdaki diğer işleri hallederdi. Sütü mandıraya vermek demek işlerin bittiği anlamına gelirdi. Sonra akşam ziyaretleri başlardı. Dayıları gelirdi çocuğun, bazen de onlar giderdi. Kulaklar kapıda olurdu her zaman. Tatlıyı biraz fazla yerse çocuk, anneden uyarıyı alırdı: "misafirler gelince önlerine kuru çay mı koyacağız" diye sitem ederdi anne. Kaşığına azar azar doldurursa yediği şeyin daha geç bittiğine inanırdı çocuk, hâlâ da öyle... İkinci gün, üçüncü gün, son gün... Git gide azalırdı bayram ziyaretleri. Belki ilçeden veya başka şehirlerden gelen bir kaç akraba. Onlar da sadece bir kaç eve giderdi, akrabalar arasında ayrım yapardı. Çocuk bunu hep böyle gözlemlemişti. Belki de fakirlerin evi soğuk olurdu... Aradan geçen bunca senede çok şey değişti o günlerden. Köyden göçen göçene. Akrabalık, ev ziyaretleri hak getire! Artık bayramlarda da dolmuyor köyün camisi. Mezarlar sahipsiz kaldı, gözleri bir ziyaretçide. Ne gelen var ne giden... Çocuk da aldı başını çook uzaklara gitti. Bayramların bayram olmadığı diyarlara... El öpmelerin; telefondan "ellerinizden öperim" versiyonunun yaşandığı paralel evrenlere... Bayramların yalnız geçirildiği memleketlere... "Özel şeker"in ne demek olduğunu bilmeyenlerin arasına... Bayram namazından sonra bayramlaşacak kimsesinin olmadığı ülkelere... Çocuk da aldı başını çook uzaklara gitti...
··
376 görüntüleme
Mehmet Emin Akın okurunun profil resmi
sizin de bayramınız mübarek olsun :)
❃Kübra❃ okurunun profil resmi
Çok güzel anlatılmış 👌👏 Hayırlı Bayramlar 💫
Mehmet Emin Akın okurunun profil resmi
Anlatım değil de yaşanan anılar güzeldi aslında. Anlatım sadece bir ayna. Hayırlı bayramlar 😊
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.