Gönderi

Avrupalılar, dünyâyı tepsi gibi düz ve etrâfı duvarlarla çevrili zan ederken, müslimânlar, ilk olarak, dünyânın kürevî [yuvarlak] olduğunu ve döndüğünü buldular. Mûsul civârında, Sincar sahrâsında, Tûl dâireleri [meridyenin] uzunluğunu ölçdüler ve bugünkü rakamları elde etdiler. Bundan başka, müslimân Arablar, son derecede câhil ve müteassıb olan, Kurûn-u vüstâ [Orta çağ] papazlarının men’ etdiği, eski Yunan ve Roma felsefe kitâblarının tercemesi işini ele almış ve bunların ortadan kalkmasına, yok olup gitmesine mâni’ olmuşlardır. Bugün, insâflı hıristiyanların kabûl etdiği gibi, hakîkî Rönesans, ya’nî (Eski kıymetli ilmlerin avdet etmesi) İtalyada değil, Abbâsîler zemânında, Arabistânda başlamışdır ki, Avrupadaki rönesansdan çok çok öncedir. Ne yazık ki, bu büyük terakkî 17. asrda birdenbire hızını gayb etmişdir. Bu felâkete, (Hıristiyanların yapdığı her şey müslimânlara harâmdır. Bunları kabûl eden veyâ onlar gibi yapan müslimânlar, kâfir olur) diyerek, müslimânların, yeni keşfleri ta’kîb etmesine mâni’ olan mason ve yehûdî siyâseti ve bunlara aldanan din câhili yobazlar sebeb oldu. Müslimânların son zemânlarda, ilm sâhasında en büyük rehberi, Osmânlılar idi. Bütün hıristiyan âlemi bu islâm devletinin, dünyâdaki terakkîlere ve keşflere kaydsız kalması için siyasî ve askerî hücûmlara geçdiler. Bir tarafdan, haçlı saldırıları, bir tarafdan da, bunların ihdâs etdikleri, bid’at sâhibi müslimânların yıkıcı ve bölücü çabaları, Osmânlıların fen ve teknikde rehberlik yapmalarına mâni’ oldular. Türkler, dışardan ve içerden yapılan saldırılardan dolayı, çok zarara uğradılar. Te’sîrleri fazla olan yeni silâhlar yapamadılar. Memleketlerinin büyük kaynaklarından lâyiki ile fâidelenemediler. Kendi vatanlarında sanâyı’i ve ticâreti yabancılara kapdırdılar. Fakîr düşdüler.
Sayfa 408 - Hakikat KitabeviKitabı okudu
·
59 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.