Gönderi

Ahır yapılan camilerin belgesi!
"Bu ne insafsızlık!" Birincisi, Atatürk devrine ait... 20 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyeť inhaberi şöyle: "Bu ne insafsızlık. Seferihisar'da tarihî bir cami ahır yapılmış!" Habere göre İzmir Seferihisar'da bulunan Hereke köyündeki II.Bayezid zamanından kalma bir tarihî cami tahrip edilmiş ve ahırahaline getirilmiştir. Sadece cami değil, medrese ve kütüphaneside bulunan bu viranenin bazı parçaları inşaatlarda kullanılmıştır. Yine Cumhuriyet gazetesinden seçtiğim 23 Mayıs 1948 tarihli haberin başlığı ise şöyle: "Cami hiç ahır olur mu?" Gazetenin "Hem Nalına, Hem Mıhına" köşesinde çıkan imzasız yazıya bakılırsa İstanbul'un Silivrikapı semtinde Sitti (yazıda yanlışlıkla Sünni diye geçiyor) Hatun Camii'nin yanından geçmekte olan bir doktorun dikkatini garip bir görüntü çeker. Harap haldeki caminin kapısı önünde tek atlı bir muhacir arabası durmakta, kapının yanında da bir "gecekondu odası" bulunmaktadır. Etraftakilere sorar doktor. "Burası nedir?" Öğrenir ki, camiyken harap olmaya yüz tuttuğu için Vakıflar İdaresi burayı kiraya vermiştir. Kiralayan kişi de camiyi ahır olarak kullanmaktadır. Sorduğu kişiler, şikâyet edildiği halde kimsenin ilgilenmediğinden sikâyete başlarlar bu defa. Doktor, kapısı açık olduğundan birkaç adım ilerleyerek içeriyi inceler. "İçinin samanlık, beygir ve inek ahırı olduğunu" bizzat müşahede eder ve şunu yazar: Eslafımızın (atalarımızın) binbir itinayla yaptırıp bize yadigâr bıraktığı böyle mabedlerin harab olmasına lakayid kalıyoruz,sonra da ahır olarak kullanıyoruz. Gazete yazısı, beklenen etkiyi göstermiş olacak ki, bir süre sonra yetkililerce araştırma yapılmış ve bunun, kiralayan kişinin marifeti olduğu anlaşılmıştır ama bir caminin kiraya verilmiş ve kimin nasıl kullandığının kontrol edilmemiş olması bile yeterince büyük bir skandal değil midir? Sazevi yapılan cami Öncelikle belirtelim ki, CHP'nin gerek Atatürk'lü, gerekse İnönü'lü iktidarlarında dini hayatın hararetini düşürmek için özel olarak uğraşılmıştır. Ezan, namaz ve Kur'an'ın Türkçeleştirilmek istenmesinin altında dinin bir güç odağı olmaktan çıkarılması ve Weber'in sözünü ettiği dinin efsununu yitirmesi dışarıdan sürecini müdahaleyle hızlandırma (disenchantment) gayreti yatıyordu. Sonuçta hedef, camilerin efsununu yitirmesini sağlamaktı. Nitekim 1940'lı yıllarda cami cemaatinde ciddi bir azalma olduğunu devrin canlı tanıkları bugün bile size anlatabilir. Cemaatleri azalınca arkasından boş kalan camilerin satılması, kiraya verilmesi, yıktırılması ve taşlarının başka binalarda kullanılması dahi gündeme gelecektir. Sistem, daha doğrusu oyun böyle işlemiştir. İşte uzun yıllardır camilerin meyhane veya ahır yapılması gibi uç örnekler üzerinden tartıştığımız meselenin böyle bir çerçevenin içinde durduğunu bilmekte fayda var. Yani camiler kazara ahır veya depo ya da cezaevi yapılmış değildi. Devrin cinnet geçirmiş zihniyeti gereği yapılıyordu bunlar, Mesela bugün tekrar inşa edilmiş olan Sirkeci Garı'nın bitişiğindeki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii Tek Parti döneminde sudan gerekçelerle (yeni yol açma vs. gibi gerekçelerle değil) yıktırılarak boş kalan yeri "Sazevi" yapılmıştı. 1960'lı yılların muhafazakâr basınını karıştırdığınızda dinî ve tarihî eserlere reva görülen bu tür fena muamelelere ilişkin bol bol malzeme bulmanız mümkündür. Mesela haftalık Yeni İstiklal gazetesi 2 Kasım 1966'dan başlayarak okurlarını CHP devrinde ibadete kapatılan cami ve mescidleri ifşa etmeye çağırmış ve bunda da epeyce başarılı olmuştu. Gazeteye İskilip'ten Aydın'a, Edirne'den Muş'a, Antalya'dan Trabzon'a kadar pek çok il ve ilçeden mektup yağmış ve her mektup bir hicran yarası açmıştır okurun dünyasında. Bunların içinde "ahır" tartışmasına katkı sağlayacak bir örnek Maraş'tan gelmiştir: 1945 yılında Maraş Türkoğlu Cumhuriyet Mahallesi'ndeki Ulucami kapatılmış, caminin açık bırakılan kapısından içeri giren hayvanlar burasını ahır haline getirmişlerdir. Aynı mektuplardan Antalya'da Selçuklu eseri olan Yivli Minare Camii'nin de, Osmancık ilçesindeki Akşemseddin Camii'nin de ahır olarak kullanıldığını öğreniyoruz. Bursa'daki Molla arap Camii askeriyeye verilmiş, onlar da ibadete kapatıp altını ve çevresini at ahırı olarak kullanmışlar. Bingöl'ün tek camisi olan İsfehan Bey Camii buğday deposu ve hayvan tavlası haline getirilmiş. Bolu'dan yazan bir okur ise perişan vaziyetteki Musapaşa Camii'nin, 1947 yılında Kâzım Karabekir'in müdahalesiyle yeniden yaptırılabildiğini kaydediyordu.
·
1 plus 1
·
147 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.